RUHAT MENGİ / VATAN: Halkın tepkilerini yayınlıyorlar, herkes bir şeyler söylüyor, herkes isyanlarda . ‘Olayların amacını, nedenini , nereye doğru gitmekte olduğunu’ görebilecek kadar beyne, vicdana, dürüstlüğe sahip vatandaşların tümü artık bu baskıların ‘sınırları aştığının’ farkında.. Ama ben kimin ne dediğine, ne düşündüğüne de bakmıyorum, olup biteni izlerken kendi duygularım ruhumu karartmaya, gelecek umudunu yok etmeye yetiyor da artıyor.
Buna ilaveten hala toplumun büyük çoğunluğunun “gerçeklerin üstünün parlak söylemlerle örtülmesini görmemekteki israrı, yakın gelecekte görebileceğine dair de bir ümidin olmaması”, büyük bir kesimin “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tutumunu sürdürmesi o karanlığı daha da arttırıyor. Acaba başka kimler ya da hangi kuruluşlar “sadece kendi görüşlerini ve gerçekleri yazdıkları, söyledikleri için” aranacak, gözaltına alınacak, telefonlarına-CD’lerine polis tarafından ‘sehven’ bilgiler eklenecek”, yanlış tarihlerle, bilgilerle, yazım hatalarıyla dolu iddialarla hayatları larartılacak ve millet bunu “bir korku filmi izler gibi” öylece izleyip duracak?
HALK NEYE GÜVENİYORSA..
Hiç kimse “yok artık, bu kadarı da fazla.. Durun hele bir açıklayın bakalım” demeyecek? Son olay bir ‘Turnusol Kağıdı’ niteliğinde, buna susan her şeye susar..
Soruşturma ve tutuklamaların başladığı, Balyoz ve diğer darbe iddialarının ortaya atıldığı tarihin üzerinden yıllar geçtiği, “delil varsa ve ‘birilerinin karartması düşüncesi’ de varsa bunun çoktan yapılmış olacağı” gerçeği ortada dururken, ifade vermeye gelmiş TSK mensuplarının üstüne kapılar kilitlenerek yüzlercesi emekli-muvazzaf demeden tutuklandı. Buna gelene kadar, tutuklanmış bazı isimlerin cep telefonlarına yapılan eklemeler vs de sineye çekildi, “insanların işlemediği suçların işlenmiş gösterilmesi ve bunu polisin yapması” önemsizmiş gibi susuldu.
Gazeteciler, bilim adamları, sanatçılar söyledikleri tek cümleyle bile hedef haline getirildi, baskı ve korku tüm topluma yayıldı. Haydi TSK mensupları ve daha önce tutuklanmış bilim adamları, gazeteciler için “darbe hazırlayacaklardı” suçlaması yapılıyor, bu suçlamanın içine “30 yıldır antidemokratik bir eyleme yanaşmamış ordu ‘şu anda da darbe hazırlıyormuş’ gibi” muvazzaf askerler de alındı, tutuklandılar. Tutuklamalardaki hukuksuzluklar bile “demokratikleşme” olarak sunuldu..
Peki “Oda TV”nin suçu nedir ? En çok izlenen, en çok güvenilen internet haber sitelerinden biri olması ve daha aynı gece yayınladığı “Ergenekon aramalarıyla ilgili haber” onu da darbeci yapmaya yetti mi? Ülkenin tartışmasız en iyi gazetecilerinden biri olan Soner Yalçın’a ve onunla birlikte gözaltına alınan “3 Oda TV yöneticisine” darbeci etiketi yapıştırılmasına yetti mi?
Bu mudur yani?
BULUNMADAN BİLİNEN BOMBA
Oda TV’nin açıklamasının altındaki bir okuyucu yorumu komikti ama aynı anda “dehşetin ifadesi” idi. Aynen şöyle diyordu okuyucu polis araması için; “Onlar içeri girmeden önce keşke siz onları arasaydınız. Delilleri yanlarında getirmiş olabilirler” .. Halkın kendi polisine bu denli güvenemez hale getirilmesinden acı ne olabilir?
Oda TV’ye yapılan operasyonun nedeni olan “Zir Vadisi’nde bulunan silahlar”la ilgili görüntüler, arama yapan polislerin Amerikalılar tarafından ve aramadanbir gün önce, “bulunacak bomba” ile ilgili eğitilmesi, Teğmen Ali Çelebi’nin telefonuna rehber yükleme gibi “Mustafa Dönmez’de bulunduğu iddia edilen 472 merminin gerçekte ona ait olmadığının (yine sehven) Emniyet tarafından mahkemeye yazılan yazıyla kabul edilmesi” çok önemlidir. Ve aslında, bunları haber yapıp gerçekleri halka anlattığı için yöneticilerinin göz altına alınmasını değil takdiri, teşekkürü hak etmektedir.
TURNUSOL KAĞIDI ONLARI BEKLİYOR!
Peki, Oda TV, moda TV ya da “moda gazete”, gerçekleri ortaya koyacak herkes mi darbeci olacak ve tutuklanacak? Hepsi tutuklanınca Türkiye Mısır’dan farklı mı olacak? Hala demokrasi (hatta ileri demokrasi) olduğu mu iddia edilecek?..
Turnusol Kağıdı “liberalleri” bekliyor!
Mısır’la benzerlik!
Batı medyası aynen Batılı siyasetçiler gibi önceleri referanduma sunulan Anayasa değişikliklerinin “demokratikleşme amaçlı” olduğuna inanmış veya öyle görünmüşlerdi, oysa galiba “önce medyanın sonra da yargının siyasallaştırılmasının sonuçlarını” görmeye başladılar. İngiliz The Guardian gazetesinde çıkan Gareth Jenkins imzalı yorumda “Türkiye’nin sivil otoriter bir yönetime geçtiği” vurgulandıktan sonra şöyle denmiş;
“Son yıllarda ciddi bir siyasi zulme, basın üzerinde baskıya ve insanların neyle suçlandığını bilmeden içeri atıldığı bir ortama şahit oluyoruz. Polis ‘bir iç baskı aygıtı olarak’ kullanılıyor. Türkiye ‘Mısır’a model bir ülke’ olmaktan çok ‘giderek Mısır’a benzeyen ülke’ haline geliyor”.
Gareth Jankins böyle derken hükümet yetkililerinin son “Balyoz tutuklamaları” veya Oda TV operasyonu için “Biz bu konunun dışındayız, hiçbir ilgimiz yok. Yargısal bir faaliyet” gibi açıklamalar yapması tabii hiç de inandırıcı olmuyor. Eğer “artık tümüyle, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi yani yüksek yargısı ve diğer mahkemeleriyle iktidarın tek başına seçtiği mahkemeler” karar veriyor olmasaydı.. Yine hepsini iktidarın seçtiği HSYK “hakimlerin geleceğini elinde tutuyor” olmasaydı, polisin de “iktidarın emriyle hareket ettiği” kanısı İngiltere’de bile yayılmasaydı inandırıcı olabilirdi.
Şu anda ise “yargısal bir faaliyet” sözü alay gibi geliyor.
Buna ilaveten hala toplumun büyük çoğunluğunun “gerçeklerin üstünün parlak söylemlerle örtülmesini görmemekteki israrı, yakın gelecekte görebileceğine dair de bir ümidin olmaması”, büyük bir kesimin “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tutumunu sürdürmesi o karanlığı daha da arttırıyor. Acaba başka kimler ya da hangi kuruluşlar “sadece kendi görüşlerini ve gerçekleri yazdıkları, söyledikleri için” aranacak, gözaltına alınacak, telefonlarına-CD’lerine polis tarafından ‘sehven’ bilgiler eklenecek”, yanlış tarihlerle, bilgilerle, yazım hatalarıyla dolu iddialarla hayatları larartılacak ve millet bunu “bir korku filmi izler gibi” öylece izleyip duracak?
HALK NEYE GÜVENİYORSA..
Hiç kimse “yok artık, bu kadarı da fazla.. Durun hele bir açıklayın bakalım” demeyecek? Son olay bir ‘Turnusol Kağıdı’ niteliğinde, buna susan her şeye susar..
Soruşturma ve tutuklamaların başladığı, Balyoz ve diğer darbe iddialarının ortaya atıldığı tarihin üzerinden yıllar geçtiği, “delil varsa ve ‘birilerinin karartması düşüncesi’ de varsa bunun çoktan yapılmış olacağı” gerçeği ortada dururken, ifade vermeye gelmiş TSK mensuplarının üstüne kapılar kilitlenerek yüzlercesi emekli-muvazzaf demeden tutuklandı. Buna gelene kadar, tutuklanmış bazı isimlerin cep telefonlarına yapılan eklemeler vs de sineye çekildi, “insanların işlemediği suçların işlenmiş gösterilmesi ve bunu polisin yapması” önemsizmiş gibi susuldu.
Gazeteciler, bilim adamları, sanatçılar söyledikleri tek cümleyle bile hedef haline getirildi, baskı ve korku tüm topluma yayıldı. Haydi TSK mensupları ve daha önce tutuklanmış bilim adamları, gazeteciler için “darbe hazırlayacaklardı” suçlaması yapılıyor, bu suçlamanın içine “30 yıldır antidemokratik bir eyleme yanaşmamış ordu ‘şu anda da darbe hazırlıyormuş’ gibi” muvazzaf askerler de alındı, tutuklandılar. Tutuklamalardaki hukuksuzluklar bile “demokratikleşme” olarak sunuldu..
Peki “Oda TV”nin suçu nedir ? En çok izlenen, en çok güvenilen internet haber sitelerinden biri olması ve daha aynı gece yayınladığı “Ergenekon aramalarıyla ilgili haber” onu da darbeci yapmaya yetti mi? Ülkenin tartışmasız en iyi gazetecilerinden biri olan Soner Yalçın’a ve onunla birlikte gözaltına alınan “3 Oda TV yöneticisine” darbeci etiketi yapıştırılmasına yetti mi?
Bu mudur yani?
BULUNMADAN BİLİNEN BOMBA
Oda TV’nin açıklamasının altındaki bir okuyucu yorumu komikti ama aynı anda “dehşetin ifadesi” idi. Aynen şöyle diyordu okuyucu polis araması için; “Onlar içeri girmeden önce keşke siz onları arasaydınız. Delilleri yanlarında getirmiş olabilirler” .. Halkın kendi polisine bu denli güvenemez hale getirilmesinden acı ne olabilir?
Oda TV’ye yapılan operasyonun nedeni olan “Zir Vadisi’nde bulunan silahlar”la ilgili görüntüler, arama yapan polislerin Amerikalılar tarafından ve aramadanbir gün önce, “bulunacak bomba” ile ilgili eğitilmesi, Teğmen Ali Çelebi’nin telefonuna rehber yükleme gibi “Mustafa Dönmez’de bulunduğu iddia edilen 472 merminin gerçekte ona ait olmadığının (yine sehven) Emniyet tarafından mahkemeye yazılan yazıyla kabul edilmesi” çok önemlidir. Ve aslında, bunları haber yapıp gerçekleri halka anlattığı için yöneticilerinin göz altına alınmasını değil takdiri, teşekkürü hak etmektedir.
TURNUSOL KAĞIDI ONLARI BEKLİYOR!
Peki, Oda TV, moda TV ya da “moda gazete”, gerçekleri ortaya koyacak herkes mi darbeci olacak ve tutuklanacak? Hepsi tutuklanınca Türkiye Mısır’dan farklı mı olacak? Hala demokrasi (hatta ileri demokrasi) olduğu mu iddia edilecek?..
Turnusol Kağıdı “liberalleri” bekliyor!
Mısır’la benzerlik!
Batı medyası aynen Batılı siyasetçiler gibi önceleri referanduma sunulan Anayasa değişikliklerinin “demokratikleşme amaçlı” olduğuna inanmış veya öyle görünmüşlerdi, oysa galiba “önce medyanın sonra da yargının siyasallaştırılmasının sonuçlarını” görmeye başladılar. İngiliz The Guardian gazetesinde çıkan Gareth Jenkins imzalı yorumda “Türkiye’nin sivil otoriter bir yönetime geçtiği” vurgulandıktan sonra şöyle denmiş;
“Son yıllarda ciddi bir siyasi zulme, basın üzerinde baskıya ve insanların neyle suçlandığını bilmeden içeri atıldığı bir ortama şahit oluyoruz. Polis ‘bir iç baskı aygıtı olarak’ kullanılıyor. Türkiye ‘Mısır’a model bir ülke’ olmaktan çok ‘giderek Mısır’a benzeyen ülke’ haline geliyor”.
Gareth Jankins böyle derken hükümet yetkililerinin son “Balyoz tutuklamaları” veya Oda TV operasyonu için “Biz bu konunun dışındayız, hiçbir ilgimiz yok. Yargısal bir faaliyet” gibi açıklamalar yapması tabii hiç de inandırıcı olmuyor. Eğer “artık tümüyle, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi yani yüksek yargısı ve diğer mahkemeleriyle iktidarın tek başına seçtiği mahkemeler” karar veriyor olmasaydı.. Yine hepsini iktidarın seçtiği HSYK “hakimlerin geleceğini elinde tutuyor” olmasaydı, polisin de “iktidarın emriyle hareket ettiği” kanısı İngiltere’de bile yayılmasaydı inandırıcı olabilirdi.
Şu anda ise “yargısal bir faaliyet” sözü alay gibi geliyor.
Vatan
Güncelleme Tarihi: 15 Şubat 2011, 09:21