HALK DALKAVUKLARI
Halk dalkavukluğu yapanlar, kelimelerle oyun oynamada üstattırlar. Nabza göre şerbet vermek deyimi siyasetçilerin hareket noktasıdır.
Bugün halkımızın ortalama eğitim seviyesi ilköğretim düzeyindedir.
Aşiret, tarikat ve cemaatler, sosyal hayatın kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş olup, sorgusuz sualsiz itaat (biat) kültürü yaygınlaşmıştır.
İnsanlarımızda okuduklarını ve dinlediklerini sorgulama alışkanlığı gelişmemiştir.
Halkımız maalesef okumayı sevmiyor. Bu nedenle, dini hassasiyetleri olmasına rağmen Kuran-ı Kerimi açıp okumuyor.
Halk; hacının, hocanın ve mahalle vaizlerinin yalan yanlış söylediklerine itibar ediyor.
Evet, halkımız genelde sağduyu sahibidir. Ama dini meselelere gelince akan sular durmaktadır. Siz hiç, şeyh ve hocaların söylediklerine, beyinleri sorgusuz sualsiz itaate şartlanmış insanların yanlış inanışlarını, akıl ve mantık yoluyla değiştirmeyi denediniz mi?
Şartlanmış insanlarla dini konularda akıl ve mantık yoluyla iletişim kuramıyorsunuz. Hepsi adeta buzdan duvar kesiliyor. Sizi dinlemiyorlar bile. Onlar için doğru olan, cami hocalarının ve ev sohbetlerine giderek halkı şartlandıran gezici vaizlerin söyledikleridir.
Eğer; Bak kardeşim, filan ayet şöyle söylüyor. Bu nedenle hocanın ve gezici vaizin söylediği doğru değil. Günaha girmemek için, her söylenene inanma biraz da aklını kullan, deyince, sizi can kulağıyla dinlemeye başlıyorlar ve iletişime geçiyorlar.
Evet, okuduğunu, dinlediğini ve yaşadığını sorgulamaya alışmış beyinlerin bazı şeyleri algılaması ve akıl etmesi için illa da ayet gerekmediğini ben de biliyorum. Ama teorik doğrular ile hayatın gerçekleri her zaman örtüşmüyor.
Kabul etseniz de, etmeseniz de, hayatın akışı içinde din çok önemli sosyal bir olgudur. Dini alandaki meseleler, sorgusuz sualsiz inanmayı ve iman etmeyi gerektirir. Kötü niyetli kişilerin, kendi siyasal ve ekonomik çıkarları için, dini alanı istismar ettikleri ve cahil kitleleri istedikleri gibi yönlendirdikleri bilinen bir gerçektir.
Eğer; Müslüman ülkelerdeki gelişmeleri takip ederseniz; din adına beraber yola çıkanların, bir müddet sonra birbirleriyle dindarlık yarışına girdiklerini ve zaman içinde birbirlerini dinden çıkmakla suçlayıp, katli vaciptir fetvalarıyla yoldaşlarını ve insanları öldürdüklerini, görürsünüz.
Sözde laik fakat özde laik olmayan bir ülkede; tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, hocaların ve gezici vaizlerin ayetlerle yalan yanlış şartlandırdığı kitleleri, biz ayetlere atıfta bulunmadan akıl ve mantık yoluyla doğruyu gösterip ikna edeceğiz, dersek yanılırız. Böylece dini alanı, bugüne kadar olduğu gibi, din tüccarları ile tarikat ve cemaatlerin hakimiyetine bırakmaya devam ederiz.
Allah adını ağzına almamayı, mütedeyyin Müslümanları galeyana getirecek şekilde kahrolsun şeriat diye bağırmayı, türbanı dille getirmeyi dindar kesimi tahrik edercesine saldırmayı laiklik zanneden zihniyet, siyasal İslam’ın, tarikatların ve cemaatlerin değirmenine su taşımaktadır.
Laikliğin sözde ve özde özümsendiği ülkelerde, her konunda din referans alınmaz. Ama teorik doğrular her zaman gerçek yaşamla uyuşmuyor. Yeri zamanı gelince dini kullanan yobazların yanlışlarını ayetlere atıfta bulunarak çürütmeye çalışmak gerekir.
Aksi halde, dini alanda tarikatlar, cemaatler, şeyhler, şıhlar, hacılar, hocalar bildikleri gibi at koşturmaya devam ederler. Halkı istedikleri gibi yönlendirirler, din adına Cumhuriyetin temellerini dinamitlerler, bölücülerle işbirliği yaparlar ve çıkarları için halkı soymaya devam ederler.
Günün Sözü; En büyük hata, zor yola, kolay kişilerle çıkmaktır.
Prof. Dr. Nurullah Aydın
Güncelleme Tarihi: 26 Nisan 2011, 09:37
Size gönülden katılıyorum.Yazınız için çok teşekkürler.Saygılarımla.