banner392

Kaboğlu: 'Bu anayasa metni barış projesi değil' dedi.

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Anayasa metinleri savaş projesi değil, barış projesidir. Ne yazık ki ben bu metni, barış projesiyle taban tabana çelişen bir metin olarak görüyorum” dedi.

Kaboğlu: 'Bu anayasa metni barış projesi değil' dedi.
 Referandum sürecini, hayır cephesine yapılan baskılar nedeniyle olağandışı olarak niteleyen Kaboğlu, “Ancak, bu kadar çok baskı, devletin olanaklarının bir tarafta toplanması Anadolu’da yeni bir hareketin, yeni uyanışın eşiğini oluşturacak gibi görünüyor” diye konuştu.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, 16 Nisan’da oylamaya sunulacak anayasa metninin bir barış metni olmadığını, aksine taban tabana çeliştiğini belirterek, getirilmek istenilen rejimin otoriter ya da totaliter olarak değerlendirilebileceğini bildirdi.

Serdivan HAYIR Diyor Platformu’nun düzenlediği ‘Sakarya Anayasa Referandumunu Tartışıyor’ konulu panel, Serdivan Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Sakarya Barosu Başkanı Zafer Kazan’ın konuşmacı olarak katıldığı paneli yöneten Av. Yeliz Aydın, açılış konuşmasında platformun bugüne kadar yaptığı çalışmaları söz etti ve panele katılanlardan bu çalışmalara destek istedi.

YENİ BİR UYANIŞ

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, paneldeki konuşmasında, bugünkü süreçte anayasa referandumu veya anayasa halkoylaması ortamından söz edilemeyeceğini belirterek, “Şöyle ki, bir anayasa oylaması evet ya da hayır arasında yapılır. Bir tercih konulur, fakat bir tercih değil de tek yönlü oy kullanılması yönünde devlet politikası yürütülüyor” dedi.
Anayasa değişikliği metninin birkaç maddeden oluştuğunu ve sayfa sayısının da çok olmadığını, ancak bir o kadar da halktan saklandığını ifade eden Kabaoğlu, “Çok uzun uzun değerlendirmeler yapmaya gerek yok. Uzun uzun konuşmak yerine bazı maddeler okunsa seçmenler tercihlerini kolaylıkla yapabilecektir. Ama şimdi o en temel hak olan anayasal bilgilendirme hakkı kullanılamıyor” diye konuştu.

Meclis seçimlerinde İçişleri, Ulaştırma ve Adalet Bakanlarının görevden alınıp bağımsız bakanlar atandığını hatırlatan ve referandum sürecinde bunun uygulanmadığına dikkati çeken Kaboğlu, şunları kaydetti:
“Anayasa oylaması, yasama seçiminden çok farklı. Neticede yasama seçimi bizi 4-5 yıl yönetecek yönetimi belirlemek üzere yapılıyor. Ama bu öyle değil ki… 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl, belki de bütün 21. yüzyılı kapsayacak dönemin Türkiye’si ve tüm yurttaşlarının bugünü ve yarınını  özgürlüğünü, güvenliğini düzenleyen belge… Şimdi böyle bir belgenin oylanması sürecinde özgürlük ortamı, baskıdan arınmış medya yapılaşma  hakkı, salonlara ulaşma hakkı, kamuoyunu bilgilendirme  özgürce sağlanmalıydı. O yüzden bu konu gündeme geldiğinde biz hemen OHAL sürecinde anayasa değişikliği yapılamaz dedik. hele hele radikal değişikliği içeriyorsa hiç yapılmamalı.  Hatırlarsanız Başbakan, oylamanın OHAL’de yapılmayacağını söyledi. Oylamanın OHAL’de yapılmaması yeterli değil, sürecin bu koşullarda  yürütülmemesi önemli. Önemli olan sandığa giden yolun nasıl oluştuğudur.

Öyle anlaşılıyor ki, hem bu dönem yani anayasa kampanası döneminde de, halk oylaması gününde de OHAL bütün katılığıyla, bütün insafsızlığı ve anayasa dışılığıyla olmaya devam edecek. Bu bakımdan bu süreç olağandışı süreçtir. Bu tarafların eşit olduğu bir anayasa kampanyası değil. Tarihimizde bu kadar büyük bir ayrışmaya tanık olmadım. Bu süreçte birçok kente gittim, çok farklı bir hava var Anadolu’da. Van’dan Edirne’ye çok farklı iyi bir görünüm arzediyor. Belki bu kadar çok baskı, devleti olanaklarının bir tarafa sunulması,  Anadolu’da yeni bir hareketin, yeni uyanışın eşiğini oluşturacak görünüyor.”

BÜTÜN YETKİLER CUMHURBAŞKANINA

Anayasa’da çok fazla sivil emeğinin bulunduğunu ve sistem dışı rejim arayışının hiç olmadığını anlatan Kaboğlu, “Kapalı kapılar ardından hazırlanan bu metin hem bilinmiyor, hem de hazmedilemesi kolay olmayan bir metin. Bu metnin kimler tarafından, nerede yapıldığını bilmiyoruz” dedi.

Anayasaların Hak ve özgürlükler ile bu güvenceleri sağlayacak devlet mekanizmaları ve kurumları olmak üzere iki bölümden oluştuğunu vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, şöyle devam ettti:

“Yasama, yürütme ve yargı… Bu üçü bir devletin varlığına denk düşen kurumlardır. Kuralı koyan ve yapan organ birbirinden ayrıldığı zaman, yargılayan organ da ilk ikisinden ayrıldığı zaman erkler ayrılığı dediğimiz sistem oluşmaya başlar, haklar güvencesi, hukuk güvencesi de o andan itibaren tesis edilebilir.

Mevcut anayasada cumhurbaşkanı ve hükümet vardı. Yeni metinde hükümet tümüyle kaldırılıyor. Bütün yetkileri cumhurbaşkanına veriliyor. Cumhurbaşkanının adı tutuluyor ama cumhurbaşkanı makamı olmaktan çıkarılıyor. Devlet tüzel kişiliğini temsil eden, tarafsız, bütün politik akımlara mesafeli duran konumdan, günlük politikanın içine yerleştirilen bir konuma getiriliyor.

Şu anki anayasada var olan hükümetin tüm görevleri cumhurbaşkanına veriliyor. Cumhurbaşkanının yetkileri de ona veriliyor. Üçüncü halka yetkiler de ona veriliyor ama bu üçüncü halka yetkilerini cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararnameyle belireyecek.”

16 Nisan’da metnin kabul edimesi durumunda ertesi gün  Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun lağvedileceğini, kurulun yeni üyelerinin yarısının cumhurbaşkanı, geri kalanını da mecliste çoğunluğu sağlayan partinin belirleyeceğini, dolayısıyla bağımsız olamayacağını ifade eden Kaboğlu, 9. maddeye konulan yargının tarafsızlığı ilkesinin uygulanmasının bu nedenle mümkün olmadığını savundu.

SAVAŞ PROJESİ

Demokrasiyi, ‘Hesap verebilen rejim’ olarak tanımladıklarını, ancak anayasa metninde meclisin hesap sorma hakkının olmadığını vurgulayan Kaboğlu, ‘5 yılda bir seçim var,. hesabı halk sorar’  şeklindeki algının da yanıltıcı olduğunu söyledi. Kaboğlu, “Halk önünde hesap vermek diye bir durum yoktur. Cumhurbaşkanı aday olmak zorunda değil. 5 yıl sonra aday olmazsa nasıl hesap verecek. seçmen önünde hesap vermek diye bir kavram olamaz. Seçmenin yaptırımı en çok tercih etmemek olur”  dedi.

Referandum ile getirilmek istenilen sistemin ne olduğuna da değinen İbrahim Kaboğlu, şöyle konuştu:

“Parlamenter sistemi zaten atıyoruz. (Yarı başkanlık bize yakışmaz, biz tamamını tercih ederiz) dediler ama şunu sormamız gerekiyor: Acaba bu başkanlık rejimi mi? Hem sistem, hem rejim değişiyor. Bir bağımsız kişi var.  Ona bağımlı veya güdümlü yasama ve yürütme… Çok üzgünüm bunu ben çoğulcu siyasal rejimler içersinde değerlendiremiyorum. Dolayısıyla böyle olduğu için, 2. maddedeki Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir kapsamında değerlendirmekte güçlük çekiyorum, o çerçeveye girmiyor bu tanım. bunun dışında iki kategori var, otoriter ve totaliter. 

Osmanlı’dan bu yana önemli mesafeler katettik. Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi… Yoğun birikimimiz var. Kazanımlar getirdi. Sorunlarımız  da var ama bizim gibi toplumlar bu sorunularını kazanımlarına birikimimlerine birşeyler ekleyerek çözerler. Yoksa tüm birikimi elinin tersiyle iterek, onları bir yana bırakıyorum, tamamen farklı bir yolda sorunları çözeceğim diyen başka  bir toplumu hatırlamıyorum ben. 

O nedenle öyle bir metin ortaya çıktı kı Türkiye toplumunun tarihsel ve kültürel hafızasına bir hakaret olarak değerlendiriyorum. Anayasa metinleri, savaş projesi değil, barış projesidir. Bu metni barış projesiyle taban tabana çelişen metin olarak görüyorum.”

Kaynak. Medyayazar.com 

Güncelleme Tarihi: 01 Nisan 2017, 23:54

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER