MHP’nin stratejist milletvekili Sinan Oğan, ‘MİT’e operasyon yapacak özel bir birim verilmeli ve istihbaratın ardından örgütün üst düzeyine operasyonlar düzenlenmeli’ diyor. Oğan’a göre devlet-PKK görüşmesini sızdıran olağan şüpheliler ise MOSSAD ve PKK..
Stratejik Analizler Merkezi TÜRKSAM’ın Başkanı, stratejist ve MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, terörle mücadelede MİT’in “operasyonel” hale getirilmesi gerektiğini belirterek, CIA ve FSB modellerini adres gösterdi. Oğan, Füze Kalkanı nedeniyle İran’la savaşın eşiğine gelebileceğimizi söyleyerek, “Batıda Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edeceği algısı var” dedi. MİT ile PKK yöneticilerine ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarını da değerlendiren Oğan, “Olağan şüpheliler MOSSAD ve PKK” dedi. Oğan, İsrail ile gerilen ilişkilerden Arap Baharı’na, Füze Kalkanından terörle mücadeleye gündemdeki konulara ilişkin VATAN’ın sorularını yanıtladı:
İsrail ile gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefete eleştiri geliyor...
Milli meselelerde normal şartlarda iktidar ve muhalefet hepimizin bir cephede olması gerekir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna dikkat ediyoruz. Sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli’nin “Önce ülkem ve milletim, sonra partim diyoruz” ilkesi de buna delalet etmektedir. İsrail hakkımıza tecavüz etmeye kalkarsa, bütün bir halk İsrail’in karşısında, devletimizin yanında olacağız. Ama hükümet bu konuda samimi değil. Bir bakıyorsunuz, “Yardım gemilerini savaş gemileriyle götüreceğim” diyor, diğer yandan Gazze’ye gönderilen Mavi Marmara gemisinden son dakika AKP milletvekilleri indiriliyor. Aynı zamanda Yahudi Cesaret Madalyası’nı sayın Başbakan hala iade etmemiş. Bakıyorsunuz Füze Kalkanı Projesi Malatya’ya yerleştiriliyor. Şimdi bu kadar samimiyetsiz bir iktidarın nesini destekleyelim? Hükümet, İsrail ile kavga eden bir görüntü çizmeye çalışıyor, ama bu gerçek değil. Füze Kalkanı Projesi, İsrail ile gerilim politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğunun en bariz örneğidir. Bu coğrafyayı az çok tanıyanlar bilir ki, o kalkan İsrail’i koruma amaçlıdır. Çünkü İran’dan çıkacak olası bir füzenin Avrupa’ya menzili yetmez. En fazla Bulgaristan’a kadar gider. Bulgaristan’ı korumak için füze oraya yerleştirilmiyor. Malatya coğrafya olarak baktığımızda İsrail ile İran arasındaki en uygun noktadır. Bakan, “Füze savunma sistemi bir savunma aracıdır” diyor ki, bu doğru değil. Bu aynı zamanda bir saldırı aracıdır ve bizi İran’la savaşın eşiğine getirebilir.
Neden saldırı aracı olarak görüyorsunuz?
İran’dan çıkan füze doğrudan İsrail’e gitmez. Önce uzaya çıkar, orada biraz ilerler ve hedefe gider. Üç noktada imha edersiniz: İlki çıktığı anda, ikincisi uzay boşluğunda ve sonuncusu hedefe düşerken. İsrail’e aynı anda yüz tane füze fırlatıldığını düşünün. 97’sini havada vurursunuz, ama 3’ü yine düşer. Hiçbir zaman tamamını imha etme durumunuz olamaz. İsrail’in coğrafi derinliğinin olmaması sebebiyle 3 füze yeter. Dolayısıyla füzeyi kaynağındayken imha etmek durumundasınız.
Yani İran topraklarında?
Öyle. İran’a saldırarak, füze kalkmadan, yani daha İran topraklarını terk etmeden ilk fırlatma anında üst hız sınırına ulaşmadan vurmak zorundasınız ki, İsrail’e ulaşmasın. Bunun anlamı İran’dan, İsrail’e giden füzeyi Türk topraklarından ve Akdeniz’den atılacak füzelerle imha etmektir. Füzenin hızı çıkış noktasında yavaştır ve orada vurmanız daha kolaydır. Diğer seçenekler daha zordur. İran topraklarından çıkmadan vurmak demek de, İran’a doğrudan savaş ilanıdır. Hem İsrail’le böyle kontrollü bir gerginlik yapacaksınız, hem de İsrail için İran’la savaşa girmeyi göze alacaksınız. Muhalefete yönelik eleştirileri çok haksız buluyorum. Sen samimi değilsin ki, senin yanında olalım.
Türkiye tuzağa düşmek üzere
İsrail’le savaşa gireceğiz derken kendimizi İran’la daha kötü bir pozisyonda mı bulacağız diyorsunuz?
Aynen öyle. Türkiye’ye karşı hasmane tutumu nedeniyle sevmem ama Nicolas Sarkozy’nin bir sözü vardı: Biz kediye kedi deriz, füzenin hedefi İran. Füzenin hedefinin İran olduğunu Fransa Cumhurbaşkanı bile açıklıyorsa, İran bu tehlikeyi kime karşı ortaya çıkarıyor, İsrail’e. İran’la sıkıntılı günler geçirme ihtimalimiz yüksek. Bunun da iki sebebi var: Tunus’ta başlayan hadiseler eninde sonunda İran’a getirilmeye çalışılacaktır. Düne kadar Kaddafi’den demokrasi ödülü alan, Esad’a “kardeşim” diyen hükümet, sonra hepsinin karşısında yer aldı. Bugün “İran’a karşı dostane tutum içindeyiz” diyorlar. Yarın dikkatler İran’a çevrildiği zaman, Türkiye’nin tutumu çok önemli hale gelecek. Ama Suriye, Libya örnekleri göstermiştir ki, Türkiye, ABD ile birlikte hareket ediyor. İkincisi ise az önce anlattığım füze savunma sistemidir. Hiçbir şey olmasa İsrail provokasyona girişebilir. İran’dan füze saldırısı tehdidini suni olarak yaratabilir. ABD’nin hedefi, Suriye’ye, Türkiye’nin müdahale etmesidir. Batıda böyle bir algı var. Yani “Türkiye müdahil olabilir mi?” diye sormuyorlar. Orası kesin de, ne zaman olacağı bilinmiyor gibi. Maalesef öyle görünüyor ki Türkiye bu tuzağa düşmek üzeredir.
Türkiye, Suriye’ye askeri bir müdahale yapabilir mi?
Aklı başında hiç kimsenin böyle bir maceraya girmemesi lazım. Ama “Sabrımızın sonuna geldik”, “Bizim iç işimizdir” açıklamaları da durduk yerde yapılmadı. Türkiye bugün “Suriye’ye asker sokacağım” demiyor ama, batıyla hangi pazarlıkların içinde olduklarını bilmiyoruz. Demek ki bir takım vaatler var. Diplomat Dergisi’nin Pentagon muhabiri bana “Suriye’ye ne zaman müdahale edilecek?” diye soruyorsa, durduk yere sormuyordur. Büyük endişe duyuyorum. Bir bakarsınız bir başka provokasyonla kendimizi Suriye’de bulmuşuz. Suriye’ye müdahil olmamız demek, İran’la ve Hizbullah’la doğrudan karşı karşıya gelmemiz demektir. İsrail-ABD ittifakı bir taşla iki kuş vurabilir. Mesela Apo’nun Suriye maceralarını içeren fotoğrafları basında durduk yerde mi çıktı?
Zamanlamayı mı işaret ediyorsunuz?
Evet. Şimdiye kadar yok muydu? Demek Türkiye’de Suriye’ye karşı olumsuz bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Halk, “Suriye sana kardeş dedik ama sen terörist başına havuzlu villa vermişsin” diyecek. Bunlar kamuoyu oluşturma hareketleri. Fotoğrafın olumlu tarafı ise Kürt halkı Öcalan’ın ne kadar keyfine düşkün olduğunu görüyor. Ama zamanlamasına bakınca, Suriye’ye yönelik bir takım girişimlerin desteklemesi adımı olarak algılamak da mümkün.
İsrail nasıl bir provokasyon düzenleyebilir?
Birkaç teröristi sınıra koyarlar, onları kovalıyoruz diye Suriye’ye gireriz. Orada Suriye askeri kıyafeti giyen birileri bize ateş açar. Bir kaç Mehmetçiği şehit eder, ‘vay sen misin’ deyip, bizi Suriye’ye çekebilirler. Bölge provokasyona çok açık, dikkatli olmak lazım.
“Arap Baharı”nın İran’a uzamasını bekliyorsunuz galiba?
“Turuncu Devrimler” isimli bir kitabım var. Dünyadaki bütün halk hareketlerini inceledim. Arap Baharı dedikleri, bu coğrafyadaki halk hareketlerini yakından inceledim ve bunu bir kitap olarak hazırlıyorum. Ortak noktalarını çıkardık ve hemen hemen hepsinin dış bağlantılı olduğunu gördük. Elbette içerde bunun için olumlu bir saha oluşturulmuştu. Tunus’tan sonra ben domino etkisi olacağını söylemiştim. İran’a da getirmeye çalışacaklar. Ne kadar başarılı olurlar, onu bilemem. Ama bu coğrafyada tüm bu hareketlerin netice kazanması için mutlaka İran’a sıçratmaları lazım. Çünkü İran’a sıçramadan bölgeyi tam olarak kapsamaz. Batı ne yapıp edip sıçratmaya çalışacaktır. Ama İran da cepheyi Suriye’de kurdu. Suriye’deki bu hadiselerin çok kolay olmayacağını, çok kanlı olacağını bilmemiz lazım. İran biliyor ki, Suriye düşerse sıra kolayca kendisine gelir. O nedenle İran cepheyi Tahran’da değil, Şam’da kurdu. Her şey Şam’da olup bitecek. Suriye’nin düşmesini engellemek için İran elinden geleni yapacak. Bunun için gerekirse Hizbullah’ı da devreye sokacak.
İran, Türkiye’ye nasıl bakıyor ve ne gibi bir oyun planı kuruyor?
Bizim İsrail’le ilişkilerimiz iyi mi kötü mü onlar için çok önemli değil. Önemli olan bugün Suriye ve İran rejiminin batı tarafından tehdit ediliyor noktada olmasıdır. Bu tehdit karşısında Türkiye’nin tutumu nedir daha çok ona bakıyorlar. İran ve Suriye, realist dış politika uygulayan ülkeler. İran çıkarı gereği birçok ülkeyle işbirliği yapabilir. Mesela Tacikistan iç savaşında orada aşırı laik bir rejim vardı ve dini rejimi savunan muhalifler vardı. Normal şartlarda İran’ın muhalefeti desteklemesi beklenirken, öyle olmadı. İşine öyle geldiği için hükümeti destekledi. Bununla beraber Türkiye Suriye’ye, İran’ın iç politikasına yönelik bir tehdit oluşturuyorsa, o zaman Suriye’nin yanında yer alır. Her iki ülke de Türkiye’yi karşısına almak istemez. Ama karşısına almaktan da çok çekinmez.
Bir yandan da PKK’nın içinde olduğu bir oyun planı sürüyor değil mi?
Orada bazı hareketlenmeler var. Irak’ın kuzeyindeki PKK, bugün ABD ve İsrail’in çok işine gelmiyor. Kuzey Irak’tan PKK’nın bir kısmını Suriye’ye, bir kısmını İran’a, bir kısmını da Türkiye’ye gönderebilirler. İran’a göndererek PEJAK’ı güçlendirebilirler, Türkiye’ye göndererek bunu ülke içine sokabilirler, Suriye’ye göndererek de Kürtlerin ayaklanmasına destek sağlamaya çalışabilirler. Yarın Irak’ın kuzeyinden PKK’nın çıkarılmasına yönelik bir girişim olursa ‘ABD bizi ne kadar seviyor’ diye sevinmeyelim. Çıkarları öyle gerektirdiği içindir. Ama olumsuz yanlarına rağmen PKK’nın oradan temizlenmesi, Türkiye’nin işine gelir. Geçenlerde bir ABD’li komutan, ‘Biz Kuzey Irak’ta peşmerge ile devriye gezmeye başladık’ dedi. Yani Türkiye’ye, ‘Kara harekatına gerek yok’ mesajı veriyor. Çünkü kara harekatı şartları oluşmuş ve baskı artmış durumda.
Kürtlerden de oy aldım
Iğdır’ın iki milletvekili var; biri MHP, biri BDP. En ilginç il sanıyorum?
Iğdır, AKP’nin Türkiye’de tek kaybettiği yer. 2007’de birinci partiydi, bugün üçüncü. Biz üçüncüydük, bugün birinciyiz. Türkiye’de MHP’nin birinci parti olduğu il oldu. Çok bilinçli bir çalışma yaptık. Iğdır halkı Türklerle Kürtlerin iç içe barış içinde yaşadığı bir yerdir.
Size oy veren Kürt vatandaşlar olmuş mudur?
Kürtlerden de oy aldık, birçok kesimden de. Ben Kürt’ün de, Türk’ün de, Iğdır’ın milletvekiliyim. Buraya Kürt vatandaşımız da gelir. Asla bir ayrımcılık yapmam, asla köken sormam, “kime oy verdi” demem. Biz siyasetimizi etnik temel üzerine değil, ülke bütünlüğü, hizmet üzerine kuruyoruz. Ben meslekten siyasetçi değilim açık söyleyeyim, akademik kökenden geliyorum.
Siyasete girmeye nasıl karar verdiniz?
Türkiye öyle bir noktadan geçiyor ki, bugününde yer alırsanız, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını şekillendirme imkanınız olur. Maalesef AKP Türkiye’nin geleceğini, yanlış şekillendirmeye soyunmuş. Biz Anayasa sürecinde yer alırsak, güçlü şekilde geleceğin şekillenmesinde doğru bildiklerimizi ortaya koymaya çalışırız. Şahsen ben bir sonraki dönem olmasam da olur diyorum, ama bu dönem TBMM’de olmamız lazım ki, Türkiye’nin on yıllarını kurtaralım. ‘Türk’ kelimesinden rahatsız olan bir iktidar var. Bu iktidarın insafına teslim edilen bir Anayasa ne kadar güvenilir olur ki?
‘Savaşın eşiğine geldik
Araplar yanımızda değil’
Sadece hava harekatıyla çözümün olmayacağını pekçok uzman söylüyor...
Mümkün değil zaten. Genelkurmay, “100 terörist etkisiz hale getirildi” diyor, ama nerede? Yanlış bir terminolojiyle “PKK’nın bilmem ne deposu imha edildi” deniyor. Sanki karşıda düzenli bir ordu var. Sanal imhalar var. Bu sanal zaferlerin gerçeğe dönüşmesi için kara harekatı ve özel operasyonlar şart.
Özel operasyonlara Türkiye uzun zamandır ara vermiş görünüyor değil mi?
Öyle. Gazeteci olarak Kandil’e gidip görüşülüyor, sohbetler yapılıyor. Gazeteci gidiyorsa, özel kuvvetler veya istihbarat niye gidemiyor? ‘Bunlar giderse yerine radikali gelir’ demek çok yanlış. Öyle olsaydı ABD niye durmadan operasyon yapıyor? Ladin’i niye öldürdü? Rusya Çeçenistan’da neredeyse üst kadro bırakmadı. Özel operasyon yapmayan sadece biziz.
Bu operasyonların nasıl faydası olabilir?
Alt kademeye istediğiniz kadar operasyon yapın, üst kadro durduğu sürece, siz bu savaşı kazanamazsınız. Üstü dağıtırsanız, alttakilerden bazıları teslim olur, bazıları silah bırakır. Ama alt kadroyu imha ederseniz, yerine yenileri gelir. Türkiye’nin hedefini tamamen üst kadroya yöneltmesi lazım. “Paketleme” operasyonları üst kadroya yapılmalı. Hep söylüyorum PKK holding haline gelmiş. Mazot, uyuşturucu, sigara kaçakçılığı yapıyor. Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak sınırında PKK’nın sınır gümrükleri var. Buralardan yapılan kaçakçılıktan ciddi pay alıyor. Bunları kurutmadan, dış bağlantılara operasyon yapmadan nasıl başarı sağlayacaksınız? Sür gariban Mehmetçiği profesyonel katillerin önüne, sonra da ‘Neden başarılı olunmuyor?’ de. 30 yıldır terörle mücadele eden bir ülkede hala özel operasyonlar yapacak, dağda yatıp kalkacak bir birim kurulabilmiş değil. Başarıyı bunlarla sağlayabilirsiniz. Daha ileri bir şey söyleyeyim; Türkiye’de istihbaratı sağlayan kurum MİT’tir. Operasyonu ise şimdiye kadar TSK sağladı, bundan sonra da jandarma ile beraber polis yapacak. Ama bir özel birlik oluşturulup, MİT’in emrine verilirse, istihbaratı da, operasyonu da aynı kurum sağlayabilir. MİT’in bu anlamda operasyonel hale gelmesinin zamanıdır.
Hangi ülkenin modeli uygulanabilir?
Mesela Rus gizli servisi FSB’nin bu tür operasyonel birlikleri var. CIA’nın yurtdışında operasyonlar yapan birlikleri var. Dünyada birçok örneği var. Terörle mücadele birliklerinin kurulması ve bunun istihbaratla iç içe olması lazım.
MİT’ten bahsetmişken, Hakan Fidan’ın, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemde, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile birlikte PKK ve KCK üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği öne sürülen toplantıya ilişkin ses kayıtları internete düştü. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ses kaydının birçok boyutu var. Ama sanırım gazetede bütün bu boyutları tartışabileceğimiz yer yoktur. Bu sebeple de en önemli kısımlarına değineceğim. Bu meselenin birinci boyutunda, hükümetin, PKK terör örgütü ile görüşmesi kesinleşmiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu konuda sorumsuzca sözleri vardı. “Bizim PKK ile görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir” demişti. Sayın Erdoğan’ın bu ses kasetleri üzerine bir özür borcu vardır. “Terörle müzakere değil mücadele edilmelidir” konusunda hükümet, hem de terör örgütü ile görüşüyorsunuz dediğimizde bize hakaret eden hükümet, bugün MHP’nin haklılığını görmüştür, ama hakkını daha teslim etmemiştir. İkincisi, hükümetin PKK ile görüşmesi terörist başından “önderlik”, “sayın” gibi ifadeler eşliğinde bahsedilmesi de ayrıca affedilir gibi değildir. Diğer taraftan da bu görüşmelerin kim tarafından neden şimdi sızdırıldığını da iyi araştırmak gerekir. Şu kadarını söyleyelim, olağan şüpheliler; MOSSAD ve PKK’dır. Bu şüpheliler zaten ortak çalışmaktadır.
İsrail PKK’yı yeniden kullanabilir mi?
İsrail her zaman PKK’yı kullandı, kullanıyor. Bugün de kullanması için gerekçeleri her zamankinden fazla. İsrail, elindeki araçları acımasızca İran’ı zayıflatmak için, Suriye’de rejimi yıkmak için kullanıyor. İsrail istihbaratı, Suriye ve İran istihbaratı PKK içinde çok etkin. Ama hepsi PKK’yı taşeron olarak kullanıyorlar. İran bir yandan savaşıyor, ama bir yandan da kullanıyor. Bölgede çok denklemli bir problem var.
Gazze’ye Arap dünyasının tepkisini veya tepkisizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onları da samimi bulmuyorum. İsrail’le savaşın eşiğine geldik ama hiçbiri açıktan yanımızda değil. İsrail’in en büyük düşmanı İran bile yeri geldiğinde bizi uyarmaktan geri kalmıyor. Mavi Marmara nasıl yanlışsa, bugün de hükümet aynı yanlışı devam ettiriyor. Türk halkı savaştan korkan bir halk değil. Ancak durduk yere savaşa girmemizin de bir manası yok. Türk halkına yönelik zaten terör savaşı açılmış durumda. Esas derdimiz terör ve onu yenmemiz lazım. Mısır Müslüman cumhuriyet değil mi? Gazze’ye en kolay ambargoyu onlar çözer. Refah kapısını açın, sorun bitsin. Herkes süklüm püklüm otursun, Türkiye kalkıp savaşın eşiğine gelsin. Bu, bana göre ikiyüzlü bir siyaset. Bu mahallenin saf bıçkın delikanlısı rolüne soyunan bir Türkiye var bugün. Sıfır sorun diye yola çıkanlar ülkeyi bütün komşularımızla savaşın eşiğine getirdiler. Yakında Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile de doğalgaz aramaları sebebiyle büyük sıkıntılar yaşayacağız. Türkiye içeride de dışarıda da sıkıntılı bir sürece giriyor. Arap coğrafyasındaki şatafatlı karşılamalar bizi aldatmasın...
Seçimde bile uzlaşmaya yanaşmadılar
Anayasa Komisyonu üyesi olarak görev yapacaksınız. Uzlaşma bu defa sağlanır mı?
Yeni anayasada uzlaşalım önerilerinin havada kaldığını düşünüyorum. Basit bir örnek vereyim. Anayasa Komisyonu’na başkan, başkanvekili, raportör v.s. seçtik. Ama anti demokratik bir şekilde, iç tüzük öyle diye hepsi AKP’den oldu. ‘Anayasa Komisyonu diğerlerine benzemez. Madem bu işi birlikte yapalım, uzlaşalım diyorsunuz, önce burada uzlaşalım. Başkan sizden olsun ama vekili başka partiden, sözcüsü başka bir partiden olsun’ dedik. Ama öyle olmadı. Her şeyi ‘oyumuz fazla’ diye ‘biz alalım‘ diyeceksiniz, sonra da ‘gelin uzlaşalım’ diyeceksiniz. Bu bile Anayasa yapma sürecinde AKP’nin tavrını gösteriyor. AKP’yi hem anti demokratik, hem samimiyetsiz buluyorum.
Stratejik Analizler Merkezi TÜRKSAM’ın Başkanı, stratejist ve MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, terörle mücadelede MİT’in “operasyonel” hale getirilmesi gerektiğini belirterek, CIA ve FSB modellerini adres gösterdi. Oğan, Füze Kalkanı nedeniyle İran’la savaşın eşiğine gelebileceğimizi söyleyerek, “Batıda Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edeceği algısı var” dedi. MİT ile PKK yöneticilerine ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarını da değerlendiren Oğan, “Olağan şüpheliler MOSSAD ve PKK” dedi. Oğan, İsrail ile gerilen ilişkilerden Arap Baharı’na, Füze Kalkanından terörle mücadeleye gündemdeki konulara ilişkin VATAN’ın sorularını yanıtladı:
İsrail ile gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefete eleştiri geliyor...
Milli meselelerde normal şartlarda iktidar ve muhalefet hepimizin bir cephede olması gerekir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna dikkat ediyoruz. Sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli’nin “Önce ülkem ve milletim, sonra partim diyoruz” ilkesi de buna delalet etmektedir. İsrail hakkımıza tecavüz etmeye kalkarsa, bütün bir halk İsrail’in karşısında, devletimizin yanında olacağız. Ama hükümet bu konuda samimi değil. Bir bakıyorsunuz, “Yardım gemilerini savaş gemileriyle götüreceğim” diyor, diğer yandan Gazze’ye gönderilen Mavi Marmara gemisinden son dakika AKP milletvekilleri indiriliyor. Aynı zamanda Yahudi Cesaret Madalyası’nı sayın Başbakan hala iade etmemiş. Bakıyorsunuz Füze Kalkanı Projesi Malatya’ya yerleştiriliyor. Şimdi bu kadar samimiyetsiz bir iktidarın nesini destekleyelim? Hükümet, İsrail ile kavga eden bir görüntü çizmeye çalışıyor, ama bu gerçek değil. Füze Kalkanı Projesi, İsrail ile gerilim politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğunun en bariz örneğidir. Bu coğrafyayı az çok tanıyanlar bilir ki, o kalkan İsrail’i koruma amaçlıdır. Çünkü İran’dan çıkacak olası bir füzenin Avrupa’ya menzili yetmez. En fazla Bulgaristan’a kadar gider. Bulgaristan’ı korumak için füze oraya yerleştirilmiyor. Malatya coğrafya olarak baktığımızda İsrail ile İran arasındaki en uygun noktadır. Bakan, “Füze savunma sistemi bir savunma aracıdır” diyor ki, bu doğru değil. Bu aynı zamanda bir saldırı aracıdır ve bizi İran’la savaşın eşiğine getirebilir.
Neden saldırı aracı olarak görüyorsunuz?
İran’dan çıkan füze doğrudan İsrail’e gitmez. Önce uzaya çıkar, orada biraz ilerler ve hedefe gider. Üç noktada imha edersiniz: İlki çıktığı anda, ikincisi uzay boşluğunda ve sonuncusu hedefe düşerken. İsrail’e aynı anda yüz tane füze fırlatıldığını düşünün. 97’sini havada vurursunuz, ama 3’ü yine düşer. Hiçbir zaman tamamını imha etme durumunuz olamaz. İsrail’in coğrafi derinliğinin olmaması sebebiyle 3 füze yeter. Dolayısıyla füzeyi kaynağındayken imha etmek durumundasınız.
Yani İran topraklarında?
Öyle. İran’a saldırarak, füze kalkmadan, yani daha İran topraklarını terk etmeden ilk fırlatma anında üst hız sınırına ulaşmadan vurmak zorundasınız ki, İsrail’e ulaşmasın. Bunun anlamı İran’dan, İsrail’e giden füzeyi Türk topraklarından ve Akdeniz’den atılacak füzelerle imha etmektir. Füzenin hızı çıkış noktasında yavaştır ve orada vurmanız daha kolaydır. Diğer seçenekler daha zordur. İran topraklarından çıkmadan vurmak demek de, İran’a doğrudan savaş ilanıdır. Hem İsrail’le böyle kontrollü bir gerginlik yapacaksınız, hem de İsrail için İran’la savaşa girmeyi göze alacaksınız. Muhalefete yönelik eleştirileri çok haksız buluyorum. Sen samimi değilsin ki, senin yanında olalım.
Türkiye tuzağa düşmek üzere
İsrail’le savaşa gireceğiz derken kendimizi İran’la daha kötü bir pozisyonda mı bulacağız diyorsunuz?
Aynen öyle. Türkiye’ye karşı hasmane tutumu nedeniyle sevmem ama Nicolas Sarkozy’nin bir sözü vardı: Biz kediye kedi deriz, füzenin hedefi İran. Füzenin hedefinin İran olduğunu Fransa Cumhurbaşkanı bile açıklıyorsa, İran bu tehlikeyi kime karşı ortaya çıkarıyor, İsrail’e. İran’la sıkıntılı günler geçirme ihtimalimiz yüksek. Bunun da iki sebebi var: Tunus’ta başlayan hadiseler eninde sonunda İran’a getirilmeye çalışılacaktır. Düne kadar Kaddafi’den demokrasi ödülü alan, Esad’a “kardeşim” diyen hükümet, sonra hepsinin karşısında yer aldı. Bugün “İran’a karşı dostane tutum içindeyiz” diyorlar. Yarın dikkatler İran’a çevrildiği zaman, Türkiye’nin tutumu çok önemli hale gelecek. Ama Suriye, Libya örnekleri göstermiştir ki, Türkiye, ABD ile birlikte hareket ediyor. İkincisi ise az önce anlattığım füze savunma sistemidir. Hiçbir şey olmasa İsrail provokasyona girişebilir. İran’dan füze saldırısı tehdidini suni olarak yaratabilir. ABD’nin hedefi, Suriye’ye, Türkiye’nin müdahale etmesidir. Batıda böyle bir algı var. Yani “Türkiye müdahil olabilir mi?” diye sormuyorlar. Orası kesin de, ne zaman olacağı bilinmiyor gibi. Maalesef öyle görünüyor ki Türkiye bu tuzağa düşmek üzeredir.
Türkiye, Suriye’ye askeri bir müdahale yapabilir mi?
Aklı başında hiç kimsenin böyle bir maceraya girmemesi lazım. Ama “Sabrımızın sonuna geldik”, “Bizim iç işimizdir” açıklamaları da durduk yerde yapılmadı. Türkiye bugün “Suriye’ye asker sokacağım” demiyor ama, batıyla hangi pazarlıkların içinde olduklarını bilmiyoruz. Demek ki bir takım vaatler var. Diplomat Dergisi’nin Pentagon muhabiri bana “Suriye’ye ne zaman müdahale edilecek?” diye soruyorsa, durduk yere sormuyordur. Büyük endişe duyuyorum. Bir bakarsınız bir başka provokasyonla kendimizi Suriye’de bulmuşuz. Suriye’ye müdahil olmamız demek, İran’la ve Hizbullah’la doğrudan karşı karşıya gelmemiz demektir. İsrail-ABD ittifakı bir taşla iki kuş vurabilir. Mesela Apo’nun Suriye maceralarını içeren fotoğrafları basında durduk yerde mi çıktı?
Zamanlamayı mı işaret ediyorsunuz?
Evet. Şimdiye kadar yok muydu? Demek Türkiye’de Suriye’ye karşı olumsuz bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Halk, “Suriye sana kardeş dedik ama sen terörist başına havuzlu villa vermişsin” diyecek. Bunlar kamuoyu oluşturma hareketleri. Fotoğrafın olumlu tarafı ise Kürt halkı Öcalan’ın ne kadar keyfine düşkün olduğunu görüyor. Ama zamanlamasına bakınca, Suriye’ye yönelik bir takım girişimlerin desteklemesi adımı olarak algılamak da mümkün.
İsrail nasıl bir provokasyon düzenleyebilir?
Birkaç teröristi sınıra koyarlar, onları kovalıyoruz diye Suriye’ye gireriz. Orada Suriye askeri kıyafeti giyen birileri bize ateş açar. Bir kaç Mehmetçiği şehit eder, ‘vay sen misin’ deyip, bizi Suriye’ye çekebilirler. Bölge provokasyona çok açık, dikkatli olmak lazım.
“Arap Baharı”nın İran’a uzamasını bekliyorsunuz galiba?
“Turuncu Devrimler” isimli bir kitabım var. Dünyadaki bütün halk hareketlerini inceledim. Arap Baharı dedikleri, bu coğrafyadaki halk hareketlerini yakından inceledim ve bunu bir kitap olarak hazırlıyorum. Ortak noktalarını çıkardık ve hemen hemen hepsinin dış bağlantılı olduğunu gördük. Elbette içerde bunun için olumlu bir saha oluşturulmuştu. Tunus’tan sonra ben domino etkisi olacağını söylemiştim. İran’a da getirmeye çalışacaklar. Ne kadar başarılı olurlar, onu bilemem. Ama bu coğrafyada tüm bu hareketlerin netice kazanması için mutlaka İran’a sıçratmaları lazım. Çünkü İran’a sıçramadan bölgeyi tam olarak kapsamaz. Batı ne yapıp edip sıçratmaya çalışacaktır. Ama İran da cepheyi Suriye’de kurdu. Suriye’deki bu hadiselerin çok kolay olmayacağını, çok kanlı olacağını bilmemiz lazım. İran biliyor ki, Suriye düşerse sıra kolayca kendisine gelir. O nedenle İran cepheyi Tahran’da değil, Şam’da kurdu. Her şey Şam’da olup bitecek. Suriye’nin düşmesini engellemek için İran elinden geleni yapacak. Bunun için gerekirse Hizbullah’ı da devreye sokacak.
İran, Türkiye’ye nasıl bakıyor ve ne gibi bir oyun planı kuruyor?
Bizim İsrail’le ilişkilerimiz iyi mi kötü mü onlar için çok önemli değil. Önemli olan bugün Suriye ve İran rejiminin batı tarafından tehdit ediliyor noktada olmasıdır. Bu tehdit karşısında Türkiye’nin tutumu nedir daha çok ona bakıyorlar. İran ve Suriye, realist dış politika uygulayan ülkeler. İran çıkarı gereği birçok ülkeyle işbirliği yapabilir. Mesela Tacikistan iç savaşında orada aşırı laik bir rejim vardı ve dini rejimi savunan muhalifler vardı. Normal şartlarda İran’ın muhalefeti desteklemesi beklenirken, öyle olmadı. İşine öyle geldiği için hükümeti destekledi. Bununla beraber Türkiye Suriye’ye, İran’ın iç politikasına yönelik bir tehdit oluşturuyorsa, o zaman Suriye’nin yanında yer alır. Her iki ülke de Türkiye’yi karşısına almak istemez. Ama karşısına almaktan da çok çekinmez.
Bir yandan da PKK’nın içinde olduğu bir oyun planı sürüyor değil mi?
Orada bazı hareketlenmeler var. Irak’ın kuzeyindeki PKK, bugün ABD ve İsrail’in çok işine gelmiyor. Kuzey Irak’tan PKK’nın bir kısmını Suriye’ye, bir kısmını İran’a, bir kısmını da Türkiye’ye gönderebilirler. İran’a göndererek PEJAK’ı güçlendirebilirler, Türkiye’ye göndererek bunu ülke içine sokabilirler, Suriye’ye göndererek de Kürtlerin ayaklanmasına destek sağlamaya çalışabilirler. Yarın Irak’ın kuzeyinden PKK’nın çıkarılmasına yönelik bir girişim olursa ‘ABD bizi ne kadar seviyor’ diye sevinmeyelim. Çıkarları öyle gerektirdiği içindir. Ama olumsuz yanlarına rağmen PKK’nın oradan temizlenmesi, Türkiye’nin işine gelir. Geçenlerde bir ABD’li komutan, ‘Biz Kuzey Irak’ta peşmerge ile devriye gezmeye başladık’ dedi. Yani Türkiye’ye, ‘Kara harekatına gerek yok’ mesajı veriyor. Çünkü kara harekatı şartları oluşmuş ve baskı artmış durumda.
Kürtlerden de oy aldım
Iğdır’ın iki milletvekili var; biri MHP, biri BDP. En ilginç il sanıyorum?
Iğdır, AKP’nin Türkiye’de tek kaybettiği yer. 2007’de birinci partiydi, bugün üçüncü. Biz üçüncüydük, bugün birinciyiz. Türkiye’de MHP’nin birinci parti olduğu il oldu. Çok bilinçli bir çalışma yaptık. Iğdır halkı Türklerle Kürtlerin iç içe barış içinde yaşadığı bir yerdir.
Size oy veren Kürt vatandaşlar olmuş mudur?
Kürtlerden de oy aldık, birçok kesimden de. Ben Kürt’ün de, Türk’ün de, Iğdır’ın milletvekiliyim. Buraya Kürt vatandaşımız da gelir. Asla bir ayrımcılık yapmam, asla köken sormam, “kime oy verdi” demem. Biz siyasetimizi etnik temel üzerine değil, ülke bütünlüğü, hizmet üzerine kuruyoruz. Ben meslekten siyasetçi değilim açık söyleyeyim, akademik kökenden geliyorum.
Siyasete girmeye nasıl karar verdiniz?
Türkiye öyle bir noktadan geçiyor ki, bugününde yer alırsanız, Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını şekillendirme imkanınız olur. Maalesef AKP Türkiye’nin geleceğini, yanlış şekillendirmeye soyunmuş. Biz Anayasa sürecinde yer alırsak, güçlü şekilde geleceğin şekillenmesinde doğru bildiklerimizi ortaya koymaya çalışırız. Şahsen ben bir sonraki dönem olmasam da olur diyorum, ama bu dönem TBMM’de olmamız lazım ki, Türkiye’nin on yıllarını kurtaralım. ‘Türk’ kelimesinden rahatsız olan bir iktidar var. Bu iktidarın insafına teslim edilen bir Anayasa ne kadar güvenilir olur ki?
‘Savaşın eşiğine geldik
Araplar yanımızda değil’
Sadece hava harekatıyla çözümün olmayacağını pekçok uzman söylüyor...
Mümkün değil zaten. Genelkurmay, “100 terörist etkisiz hale getirildi” diyor, ama nerede? Yanlış bir terminolojiyle “PKK’nın bilmem ne deposu imha edildi” deniyor. Sanki karşıda düzenli bir ordu var. Sanal imhalar var. Bu sanal zaferlerin gerçeğe dönüşmesi için kara harekatı ve özel operasyonlar şart.
Özel operasyonlara Türkiye uzun zamandır ara vermiş görünüyor değil mi?
Öyle. Gazeteci olarak Kandil’e gidip görüşülüyor, sohbetler yapılıyor. Gazeteci gidiyorsa, özel kuvvetler veya istihbarat niye gidemiyor? ‘Bunlar giderse yerine radikali gelir’ demek çok yanlış. Öyle olsaydı ABD niye durmadan operasyon yapıyor? Ladin’i niye öldürdü? Rusya Çeçenistan’da neredeyse üst kadro bırakmadı. Özel operasyon yapmayan sadece biziz.
Bu operasyonların nasıl faydası olabilir?
Alt kademeye istediğiniz kadar operasyon yapın, üst kadro durduğu sürece, siz bu savaşı kazanamazsınız. Üstü dağıtırsanız, alttakilerden bazıları teslim olur, bazıları silah bırakır. Ama alt kadroyu imha ederseniz, yerine yenileri gelir. Türkiye’nin hedefini tamamen üst kadroya yöneltmesi lazım. “Paketleme” operasyonları üst kadroya yapılmalı. Hep söylüyorum PKK holding haline gelmiş. Mazot, uyuşturucu, sigara kaçakçılığı yapıyor. Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak sınırında PKK’nın sınır gümrükleri var. Buralardan yapılan kaçakçılıktan ciddi pay alıyor. Bunları kurutmadan, dış bağlantılara operasyon yapmadan nasıl başarı sağlayacaksınız? Sür gariban Mehmetçiği profesyonel katillerin önüne, sonra da ‘Neden başarılı olunmuyor?’ de. 30 yıldır terörle mücadele eden bir ülkede hala özel operasyonlar yapacak, dağda yatıp kalkacak bir birim kurulabilmiş değil. Başarıyı bunlarla sağlayabilirsiniz. Daha ileri bir şey söyleyeyim; Türkiye’de istihbaratı sağlayan kurum MİT’tir. Operasyonu ise şimdiye kadar TSK sağladı, bundan sonra da jandarma ile beraber polis yapacak. Ama bir özel birlik oluşturulup, MİT’in emrine verilirse, istihbaratı da, operasyonu da aynı kurum sağlayabilir. MİT’in bu anlamda operasyonel hale gelmesinin zamanıdır.
Hangi ülkenin modeli uygulanabilir?
Mesela Rus gizli servisi FSB’nin bu tür operasyonel birlikleri var. CIA’nın yurtdışında operasyonlar yapan birlikleri var. Dünyada birçok örneği var. Terörle mücadele birliklerinin kurulması ve bunun istihbaratla iç içe olması lazım.
MİT’ten bahsetmişken, Hakan Fidan’ın, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemde, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile birlikte PKK ve KCK üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği öne sürülen toplantıya ilişkin ses kayıtları internete düştü. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ses kaydının birçok boyutu var. Ama sanırım gazetede bütün bu boyutları tartışabileceğimiz yer yoktur. Bu sebeple de en önemli kısımlarına değineceğim. Bu meselenin birinci boyutunda, hükümetin, PKK terör örgütü ile görüşmesi kesinleşmiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu konuda sorumsuzca sözleri vardı. “Bizim PKK ile görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir” demişti. Sayın Erdoğan’ın bu ses kasetleri üzerine bir özür borcu vardır. “Terörle müzakere değil mücadele edilmelidir” konusunda hükümet, hem de terör örgütü ile görüşüyorsunuz dediğimizde bize hakaret eden hükümet, bugün MHP’nin haklılığını görmüştür, ama hakkını daha teslim etmemiştir. İkincisi, hükümetin PKK ile görüşmesi terörist başından “önderlik”, “sayın” gibi ifadeler eşliğinde bahsedilmesi de ayrıca affedilir gibi değildir. Diğer taraftan da bu görüşmelerin kim tarafından neden şimdi sızdırıldığını da iyi araştırmak gerekir. Şu kadarını söyleyelim, olağan şüpheliler; MOSSAD ve PKK’dır. Bu şüpheliler zaten ortak çalışmaktadır.
İsrail PKK’yı yeniden kullanabilir mi?
İsrail her zaman PKK’yı kullandı, kullanıyor. Bugün de kullanması için gerekçeleri her zamankinden fazla. İsrail, elindeki araçları acımasızca İran’ı zayıflatmak için, Suriye’de rejimi yıkmak için kullanıyor. İsrail istihbaratı, Suriye ve İran istihbaratı PKK içinde çok etkin. Ama hepsi PKK’yı taşeron olarak kullanıyorlar. İran bir yandan savaşıyor, ama bir yandan da kullanıyor. Bölgede çok denklemli bir problem var.
Gazze’ye Arap dünyasının tepkisini veya tepkisizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onları da samimi bulmuyorum. İsrail’le savaşın eşiğine geldik ama hiçbiri açıktan yanımızda değil. İsrail’in en büyük düşmanı İran bile yeri geldiğinde bizi uyarmaktan geri kalmıyor. Mavi Marmara nasıl yanlışsa, bugün de hükümet aynı yanlışı devam ettiriyor. Türk halkı savaştan korkan bir halk değil. Ancak durduk yere savaşa girmemizin de bir manası yok. Türk halkına yönelik zaten terör savaşı açılmış durumda. Esas derdimiz terör ve onu yenmemiz lazım. Mısır Müslüman cumhuriyet değil mi? Gazze’ye en kolay ambargoyu onlar çözer. Refah kapısını açın, sorun bitsin. Herkes süklüm püklüm otursun, Türkiye kalkıp savaşın eşiğine gelsin. Bu, bana göre ikiyüzlü bir siyaset. Bu mahallenin saf bıçkın delikanlısı rolüne soyunan bir Türkiye var bugün. Sıfır sorun diye yola çıkanlar ülkeyi bütün komşularımızla savaşın eşiğine getirdiler. Yakında Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile de doğalgaz aramaları sebebiyle büyük sıkıntılar yaşayacağız. Türkiye içeride de dışarıda da sıkıntılı bir sürece giriyor. Arap coğrafyasındaki şatafatlı karşılamalar bizi aldatmasın...
Seçimde bile uzlaşmaya yanaşmadılar
Anayasa Komisyonu üyesi olarak görev yapacaksınız. Uzlaşma bu defa sağlanır mı?
Yeni anayasada uzlaşalım önerilerinin havada kaldığını düşünüyorum. Basit bir örnek vereyim. Anayasa Komisyonu’na başkan, başkanvekili, raportör v.s. seçtik. Ama anti demokratik bir şekilde, iç tüzük öyle diye hepsi AKP’den oldu. ‘Anayasa Komisyonu diğerlerine benzemez. Madem bu işi birlikte yapalım, uzlaşalım diyorsunuz, önce burada uzlaşalım. Başkan sizden olsun ama vekili başka partiden, sözcüsü başka bir partiden olsun’ dedik. Ama öyle olmadı. Her şeyi ‘oyumuz fazla’ diye ‘biz alalım‘ diyeceksiniz, sonra da ‘gelin uzlaşalım’ diyeceksiniz. Bu bile Anayasa yapma sürecinde AKP’nin tavrını gösteriyor. AKP’yi hem anti demokratik, hem samimiyetsiz buluyorum.
kemalettin yörük 13 Yıl Önce
sayın vekilim akp nin ipliği pazara çıkmış durumda ben politikada bukadar günlük yalan ömrümde görmedim yorumlarınıza hayran kaldım siz bizim türkiyedeki tek gururumuzsunuz allah yolunu ve bahtını açsın bu teşkilatın size çok ihtiyacıvar saygılarımla