Gölcük depreminin ardından müteahhitler, patronlar ve bunlara göz yuman devlet bütün suçu birkaç müteahhitte yıkarak çıktı işin içinden. Oysa depremin ardından tam 6 bin 286 kişi yargılandı ama sadece bir avuç insan tutuklandı. Tutuklanan isimlerden Veli Göçer deprem mağdurlarına bir acı daha yaşatırcasına, depremin üzerinden 12 yıl geçmesine 4 gün kala cezaevinden salıverildi. Aslında Göçer davası kapitalizmin olaydaki parmağını gizlemeye, bir kişiyle binlerce insanın ölümünün üzerini örtmesine neden oldu. Peki, olası İstanbul depreminde bizi farklı bir şey mi bekliyor? Gökçe’ye göre 1999 öncesi ne durumdaysak şimdi de o durumdayız. Olası deprem senaryosu ise bir milyon evsiz, 75-150 bin arası ölüm ve 250 binden fazla yaralı. Peki, Türkiye 12 yıl boyunca ne yaptı?
Depremin üzerinden 12 yıl geçti ancak uzmanların hazırladığı birçok raporda Türkiye’nin depreme dönük hâlâ ciddi bir hazırlığı olmadığı görülüyor. Geçen 12 yılda sonunda ülke olarak ne durumdayız?
Bildiğiniz gibi Gölcük Depremi 110 kilometre uzaklıkta oldu. Bu depremde dahi İstanbul’da üç binden fazla ev ağır hasar gördü, 30 bin evde yine bu depremden orta ya da küçük ölçekli hasarla çıktı. 110 kilometre ötedeki depremin bu kadar sarstığı bir şehirde geçen 12 yıla rağmen hâlâ hiç bir şeyin değişmediğini üzülerek belirtmek durumundayım. Biliyorsunuz Gölcük Depreminde resmi rakamlara göre 18 bin resmi olmayan rakamlara göre ise 50 bin kişi hayatını kaybetti. Yine 99 depremi sonunda 12 milyar dolara yakın bir maddi kayıp ortaya çıktı. Olası İstanbul depremi için beklenen ölüm sayısı en az 75-150 bin arası, yaralı sayısı ise 250 bin. Yine bu deprem sonucunda bir milyon kişinin evsiz kalacağı ve 400 bin civarında çadır ihtiyacı olacağını tahmin ediyoruz. Bu aradaki fark yani 75 bin ölü ile 150 bin ölü arasındaki farkın sebebi ise depremin meydana geleceği saat, süresi gibi etkenlere göre oynama gösterebilir. Yine olası böyle bir depremin ekonomik yükü de 100 milyar dolardan fazla olacaktır.
Bildiğiniz gibi Gölcük Depremi 110 kilometre uzaklıkta oldu. Bu depremde dahi İstanbul’da üç binden fazla ev ağır hasar gördü, 30 bin evde yine bu depremden orta ya da küçük ölçekli hasarla çıktı. 110 kilometre ötedeki depremin bu kadar sarstığı bir şehirde geçen 12 yıla rağmen hâlâ hiç bir şeyin değişmediğini üzülerek belirtmek durumundayım. Biliyorsunuz Gölcük Depreminde resmi rakamlara göre 18 bin resmi olmayan rakamlara göre ise 50 bin kişi hayatını kaybetti. Yine 99 depremi sonunda 12 milyar dolara yakın bir maddi kayıp ortaya çıktı. Olası İstanbul depremi için beklenen ölüm sayısı en az 75-150 bin arası, yaralı sayısı ise 250 bin. Yine bu deprem sonucunda bir milyon kişinin evsiz kalacağı ve 400 bin civarında çadır ihtiyacı olacağını tahmin ediyoruz. Bu aradaki fark yani 75 bin ölü ile 150 bin ölü arasındaki farkın sebebi ise depremin meydana geleceği saat, süresi gibi etkenlere göre oynama gösterebilir. Yine olası böyle bir depremin ekonomik yükü de 100 milyar dolardan fazla olacaktır.
"ÇADIR ALANLARINA AVM'LER YAPILDI
Gölcük Depreminin ardından içinde benim de bulunduğum bir komisyonda olası bir İstanbul depremi için tam 480 tane çadır alanı belirledik. Yeşil araziler, boş araziler bu iş için tercih edildi ve bu alanlar deprem sonrası insanların hayatta kalabilmesi için hayati bir öneme sahip. Ancak yine üzülerek söylemem gerekir ki bu alanlar bir rant olarak görüldü ve neredeyse yüzde 90’ı imara açıldı. Bu alanların kimi AVM, kimi lüks konutlar için kullanıldı. Bu da bir milyon insanın evsiz kaldığı bir ülkede insanların kalabileceği bir çadır alanının bulunmadığı anlamına geliyor. Kalan yüzde 10’luk alanın ise çok büyük bir kısmının sahil bantları olduğu bir gerçek. Bu alanlarda doğa verdiğini geri alabilir.
Kamu yapıları ne durumda?
Binaların ne durumda olduğuna gelirsek, bu konuda durumun daha vahim olduğunu söylemek gerekiyor. Gölcük Depremi öncesi binaların çok büyük kısmı deprem güvenliksiz binalar. Yine bu tarihten sonra yapılan binaların da çok güvenli olduğunu söylemek zor. Kamu binalarına da aynı durumdalar. 1998 yılında bir uluslararası fon tarafından İstanbul ve İzmir’de hastane binalarının deprem için kuvvetlendirilmesi ve durum tetkiki için fon ayrıldı. Bu kapsamda 650 hastane binası incelendi ve sonunda bu binaların 300’ün üzerinde bir sayısının güvenli olmadığı tespit edildi. O tarihte bu fonla yalnızca iki ya da üç hastanenin güçlendirilmesinin yapıldığını yine üzülerek söylemek durumundayım. Bunun dışında birçok üniversite binası ve okul aynı durumda, ayrıca günde binlerce insanın ziyaret ettiği AVM’lerin neredeyse tamamı depreme dayanıksız durumda.
Binaların ne durumda olduğuna gelirsek, bu konuda durumun daha vahim olduğunu söylemek gerekiyor. Gölcük Depremi öncesi binaların çok büyük kısmı deprem güvenliksiz binalar. Yine bu tarihten sonra yapılan binaların da çok güvenli olduğunu söylemek zor. Kamu binalarına da aynı durumdalar. 1998 yılında bir uluslararası fon tarafından İstanbul ve İzmir’de hastane binalarının deprem için kuvvetlendirilmesi ve durum tetkiki için fon ayrıldı. Bu kapsamda 650 hastane binası incelendi ve sonunda bu binaların 300’ün üzerinde bir sayısının güvenli olmadığı tespit edildi. O tarihte bu fonla yalnızca iki ya da üç hastanenin güçlendirilmesinin yapıldığını yine üzülerek söylemek durumundayım. Bunun dışında birçok üniversite binası ve okul aynı durumda, ayrıca günde binlerce insanın ziyaret ettiği AVM’lerin neredeyse tamamı depreme dayanıksız durumda.
İnşaat Mühendisleri Odası 2009 yılında yapılmış 1030 yeni ev projesini incelediğinde binaların tam yüzde 90’ının deprem güvenliksiz olduğunu tespit ediyor. Bu konuda Odanın görüşü herkesin mütteahhitlik yapmaması, mühendislerin ise imza mühendisliği yerine insan hayatını elinde tuttuğunun farkına varıp oda eğitimlerine mutlaka katılması.
“KONTEYNIRLAR SAHİPSİZ KALDI”
Bunların dışında birkaç gün önce deprem sonrası çalışmalar yapacak olan Afet İşleri Genel Müdürlüğü kaldırıldı. Ayrıca Sivil Savunma Birimleri de kaldırıldı ve bunların hepsi Başbakanlığa bağlı tek bir birim haline getirildi. Yani olası bir deprem için de deprem sonrası için de bu birim ülkeyi depreme hazırlayacak. Şimdi depremle ilgili bütün illerin deprem konteynırları var. Bunların içinde deprem sonrası için gerekli olan ekipmanlar var. Ancak bu yeni oluşan birimler sonrası bu konteynırlar sahipsiz ve korunaksız biçimde ortada kaldı. İçinde ne olduğu bile bilinmiyor neredeyse. Şimdi İstanbul gibi depremini bekleyen bir şehirde en basitinden bu durum bile çok ilginç.
Depremin üzerinden 12 yıl geçti. Bu 12 yılın neredeyse on yılında AKP iktidarda bulunuyordu. Şimdi 17 Ağustos’ta Başbakan’ın bir Ulusal Deprem Stratejisi Raporu açıklayacağı söyleniyor. Bildiğiniz gibi raporun bir kısmı da kamuoyuna yansıdı. Bu raporla ilgili düşünceleriniz nelerdir, ayrıca konunun uzmanı bir meslek odası olarak görüşleriniz alındı mı?
Öncelikle bir deprem ülkesinde böylesi bir strateji raporunun 1999’a kadar olmaması ne kadar büyük bir ayıpsa o tarihten bu güne olmaması çok daha büyük bir ayıp. Dolayısıyla bu rapor için bir gün bile gecikmenin hata olacağını düşünüyorum. Konuyla ilgili bizim de görüşümüze başvuruldu. Raporda kimi sakıncalara biz de meslek odası olarak eğildik ve düzeltmeler istedik. Ancak iş çok aceleye getirildi ve Sivil Savunma Müdürlükleri kaldırıldı. Şimdi Türkiye 1999'daki yaşananla birlikte depremle tanıştı deniliyor. Bu doğru değil. Japonya’da örneğin deprem yer kabuğunun çok altında, bizde ise daha yüzeye yakın yerlerde oluyor, bu da bizdeki depremlerin çok daha büyük kayıplara yol açabileceğinin işareti. Ülke olarak 1999’dan önce sayısız büyük deprem yaşadık ancak ilk olarak Gölcük ile bu daha fazla hissedildi. Ancak bu hissediş ülke kültürü olarak, depreme dönük hazırlık ve çalışma olarak 12 yıldır hiçbir şeyi değiştirmedi. Bu raporu her şeye rağmen önemsemek zorundayız. Fakat şunu da eklemek durumundayım. Gölcük Depremine kadar ve ondan sonra da birçok önemli bilimsel araştırmaya imza atıldı. Raporlar ve teorik çalışmalar daha önceleri de yapılmıştı. Önemli olan uygulamada bir şeylerin değiştiğini görmektir.
Öncelikle bir deprem ülkesinde böylesi bir strateji raporunun 1999’a kadar olmaması ne kadar büyük bir ayıpsa o tarihten bu güne olmaması çok daha büyük bir ayıp. Dolayısıyla bu rapor için bir gün bile gecikmenin hata olacağını düşünüyorum. Konuyla ilgili bizim de görüşümüze başvuruldu. Raporda kimi sakıncalara biz de meslek odası olarak eğildik ve düzeltmeler istedik. Ancak iş çok aceleye getirildi ve Sivil Savunma Müdürlükleri kaldırıldı. Şimdi Türkiye 1999'daki yaşananla birlikte depremle tanıştı deniliyor. Bu doğru değil. Japonya’da örneğin deprem yer kabuğunun çok altında, bizde ise daha yüzeye yakın yerlerde oluyor, bu da bizdeki depremlerin çok daha büyük kayıplara yol açabileceğinin işareti. Ülke olarak 1999’dan önce sayısız büyük deprem yaşadık ancak ilk olarak Gölcük ile bu daha fazla hissedildi. Ancak bu hissediş ülke kültürü olarak, depreme dönük hazırlık ve çalışma olarak 12 yıldır hiçbir şeyi değiştirmedi. Bu raporu her şeye rağmen önemsemek zorundayız. Fakat şunu da eklemek durumundayım. Gölcük Depremine kadar ve ondan sonra da birçok önemli bilimsel araştırmaya imza atıldı. Raporlar ve teorik çalışmalar daha önceleri de yapılmıştı. Önemli olan uygulamada bir şeylerin değiştiğini görmektir.
"İSTANBUL MASAYA YATIRILMALI"
Depreme dair sizin yaptığınız birçok çalışma var. Bunlardan biraz söz edersek, sizce depreme dair Türkiye nasıl bir yol haritası izlemelidir
Depremin ardından bu soru bize çok defa soruldu ve hep aynı yanıtı verdim. İstanbul için 20-25 yıllık bir planlama yapılmalı ve şehir masaya yatırılmalı diye. Bu konuda devlet bütçesine bile ihtiyaç olmadan yılda bir milyar dolar belediye bütçesiyle güçlendirme ve yıkıp yeniden yapma şeklinde İstanbul depreme hazırlanabilir. Bu adım 12 yıldır atılmadı. Bırakın bu adımı hiçbir adım atılmadı. Çözüm bana göre yine aynı, İstanbul planlı bir şekilde depreme hazırlanmalı. Bilimsel anlamda birçok rapor var elimizde bunlar hayata geçirilmeli. İstanbul’da 1080 okulun deprem güvenliği yok sadece 600’e yakın okulun yenilendiğini biliyoruz. Hastane binaları, üniversiteler buralarda depreme dayanıklı halde değil. Hepsi planlanmalı bunların, bazıları yıkılıp yeniden yapılmalı.
Depremin ardından bu soru bize çok defa soruldu ve hep aynı yanıtı verdim. İstanbul için 20-25 yıllık bir planlama yapılmalı ve şehir masaya yatırılmalı diye. Bu konuda devlet bütçesine bile ihtiyaç olmadan yılda bir milyar dolar belediye bütçesiyle güçlendirme ve yıkıp yeniden yapma şeklinde İstanbul depreme hazırlanabilir. Bu adım 12 yıldır atılmadı. Bırakın bu adımı hiçbir adım atılmadı. Çözüm bana göre yine aynı, İstanbul planlı bir şekilde depreme hazırlanmalı. Bilimsel anlamda birçok rapor var elimizde bunlar hayata geçirilmeli. İstanbul’da 1080 okulun deprem güvenliği yok sadece 600’e yakın okulun yenilendiğini biliyoruz. Hastane binaları, üniversiteler buralarda depreme dayanıklı halde değil. Hepsi planlanmalı bunların, bazıları yıkılıp yeniden yapılmalı.
Böyle demişken şunun da altını çizmek isterim, İstanbul’da deprem bir rant kapısı olarak görülmeye başlandı. Çöküntü alanları öncelikli planlanmalıyken, İstanbul’un kamu arazilerine AVM’ler yaptırıldı. Kentsel dönüşüm diyerek rant yaratma savaşlarına girildi. İnsanlar yerlerinden edildi. Bu anlayıştan vazgeçilmediği sürece sadece ölümlerin ve yıkımın önünü açarız başka bir şeyin değil.
"40 MİLYAR DOLAR DEPREM VERGİSİNİN AKIBETİ BELLİ DEĞİL"
İstanbul için planlama ve yıllık 1 milyar dolar bir kaynaktan bahsettiniz. Bir dönem çok ciddi oranda toplanan deprem vergisi vardı, bu geçici bir vergiyken şimdi kalıcı hale geldi. Peki, bu vergiler ne için kullanıldı? Bugüne kadar bu vergiler güçlendirmelerde kullanılmadı mı?
Türkiye’de 2010 yılına kadar 27.6 milyar lira deprem vergisi toplanmıştı. Bu rakamın şu anda 40 milyar liraya yaklaştığını söylememiz mümkün. Ortada çok ciddi bir miktar var. Nereye yatırıldığı bilinmiyor. Birçok yoksul vatandaştan bu vergiler alınmasına rağmen ne olduğunu kimin yönetiminde olduğunun hala bilemiyoruz. Kısaca bu işin özü Türkiye 1999 depremi öncesi depreme ne kadar hazırlıksız yakalandıysa, depremini bekleyen İstanbul’da hiçbir şey yapılmadan beklemeye devam edilirse o kadar hazırlıksız yakalanacak. Bu durumda telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkacaktır. Artık bilimsel verilerin ışığında insan hayatına verilen değer gösterilmek zorunda bunun başka yolu yok.
Türkiye’de 2010 yılına kadar 27.6 milyar lira deprem vergisi toplanmıştı. Bu rakamın şu anda 40 milyar liraya yaklaştığını söylememiz mümkün. Ortada çok ciddi bir miktar var. Nereye yatırıldığı bilinmiyor. Birçok yoksul vatandaştan bu vergiler alınmasına rağmen ne olduğunu kimin yönetiminde olduğunun hala bilemiyoruz. Kısaca bu işin özü Türkiye 1999 depremi öncesi depreme ne kadar hazırlıksız yakalandıysa, depremini bekleyen İstanbul’da hiçbir şey yapılmadan beklemeye devam edilirse o kadar hazırlıksız yakalanacak. Bu durumda telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkacaktır. Artık bilimsel verilerin ışığında insan hayatına verilen değer gösterilmek zorunda bunun başka yolu yok.
(soL - İstanbul)