LA’KİTE
Sözleştiğim saatte gittim bir masada oturuyordu. Yüzümde maske olduğundan tanıyamayacağını düşündüm ama tanıdı. Ayağa kalktı beni boş bir masaya davet etti. Hemen konuşmaya başladı,
“Siz aslında yanlış kişiyle konuşuyorsunuz, ben bu süreçten fazla etkilenmedim. Burası turistik bir yer. Ben geçen yıl Kasım ayında iş yerimi kapattım. (Sahil kasabalarında kış ayları çoğu iş yeri kapanıyor.) Ben kapattıktan sonra kapatma kararı alındı zaten biz kışın çalışmayız. Nisan da açtık. Bizim avantajımız üst kattaki otel müşterilerine yemek vermemiz bunun için fazla zarar görmedik,” dedi. Ben de gülerek,
“Kardan zarar ettiniz o zaman,” dedim. O da güldü.
“O kadar değil biz de zarar ettik ama, kış-yaz açık olanlar kadar etkilenmedik. Özellikle sahilde yerleri olanlar çok zarar gördü,” dedi.
“Kendinizi tanıtır mısınız?”
“Adım Berk Altınoklu, iktisat okudum. İstanbul’da Danone firmasında uzun yıllar ve Sabah gazetesinde dağıtım bölümünde çalıştım.”
“Okuduğunuz bölümle burada iş yeri pek bağdaşmıyor. İstanbul’da yaşarken neden burada iş yeri açtınız?”
“Zaten bir iş yeri açmayı düşünüyordum. Tatil için yıllarca buraya gelirdim. Kız arkadaşımla burada iş yeri açmaya karar verdik. Ve 2018 yılında burayı açtık.”
“ İş yerinin adı ilginç geldi, neden La’kite? Neden yabancı bir isim seçtiniz? Gerçi turistik yerlerde yabancı isimlere sıkça rastlıyoruz ama; nerdeyse köylere kadar herkes iş yerlerine yabancı isim koyuyor. Ben Türkçemizi korumak ve kullanmak adına Türkçe isimleri kullanmak gerektiğini düşünüyorum.”
“Kite İngilizce uçurtma demek. Akyaka’da uçurtma sörfü yapıldığı için seçtik. Okunurken “lakayt” diye okunuyor, yani Türkçe,” dedi. Gerçi lakayt sözcüğü Arapçadan dilimize geçmiş ama konumuz o değil.
“İş yerinizde salgınla ilgili ne gibi önlemler aldınız?”
“Biz kendi sağlığımız ve müşterilerin sağlığı için gerekli önlemleri aldık. Masaları aralıklı, arada gerekli mesafe olacak şekilde yerleştirdik. Tuz, karabiber, sos gibi şeyleri insanların eli değmesin diye tek kişilik koyduk. Tabak, çatal, kaşık kullanmadık. Kullanılıp atılan kağıttan yapılan gereçler kullandık, elbette maske ve mesafe kuralına dikkat ettik.”
“Bu önlemler kontrol edilip kurallara uygun olup olmadığına bakılıyor mu?
“Kontroller gösteriş için yapılıyor, yapmış olmak için. Duvara asılması gereken salgın kuralları ve uyulması gereken on bir kural ve girişte yere yazılan mesafe hatırlatma yazısı o kadar. Bazen ben çağırdım gelip bakın eksik bir şey var mı diye bakmadılar. Hem kendi hem müşterinin sağlığı için bir de ceza yememek için elbette.”
“Bu restoranda şu kadar kişi olmalı diye bir sınırlama var mı? Bazı yerlerde buna benzer yazları gördüm.”
“Hayır, böyle bir sınırlama uyarısı olmadı.”
“Alınan önlemleri ve uygulamaları yeterli buluyor musunuz? Yetkililer süreci iyi yönettiler mi?”
“Alınan önlemler kağıt üzerinde yeterli görünüyor. Ama sürecin iyi yönetilmediğini düşünüyorum. Bu durumda suçu yalnızca hükümete atmak da doğru değil. İnsanlarımız eğitimsiz cahil. Yasaklara karşı nereden nasıl delebiliriz diye düşünüyorlar. Ve bir yolunu bulup kitabına uyduruyorlar. Burası turistik bir yer canlı müzik eğlence oluyor. Görevlilerin çalışması 18.00 de bitiyor. Burada eğlence 21.00 da başlıyor. Kontrol yok insanlar rahat, burun buruna oturup dans ediyorlar. Ama ben yine de salgının restoranlardan çok ev ziyaretleri, cenaze, düğün toplu taşıma araçları gibi kapalı alanlardaki birlikteliklerden yayıldığına inanıyorum. İstanbul’a gittiğimde metroda gördüm insanlar dip dibe yolculuk ediyor. Elbette insanlar çalışacak evine ekmek götürecek. Salgının bu kadar yayılmasında eğitimsiz ve bilinçsiz insanların çok büyük etkisi oldu. İnsanlar kurallara uymuyor, başta kural koyanlar uymuyor.”
“Medyada görüyoruz cenaze, düğün gibi yerlerde sayı sınırlaması varken yönetici konumundaki kişiler binlere varan sayılarla bunlara katılıyor.”
“Yalnız yurdumuzda değil tüm dünyada güçlü olanlar, iktidar sahipleri kural ve yasalara uymazlar.”
“ Bu dönemde hükümetten destek aldınız mı?”
“Evet, 750 lira kira yardımı aldım. Bu para benim üç günlük kira bedelim, yani üç yüz altmış beş gün için üç günlük kira bedeli.”
“Bu para işletmenin büyüklüğüne göre mi verildi?”
“Hayır büyük küçük her işletmeye aynı para verildi. Yeni bir yardım için başvuruda bulunduk henüz yanıt alamadık.”
“Ne yapılmalıydı size göre?”
“Avrupa ülkeleri herkesin paralarını ödeyip evinde oturttu. Türkiye’nin böyle bir parayı ödeme gücü yok. En azından asgari ücret ödenseydi, insanlar evinde oturur ve geçinmeye çalışırdı. Gerçi evde olanlar da delirmek üzere.”
“Sizin beklentiniz ne?”
“Benim artık hiçbir beklentim kalmadı acı ama gerçek ölen ölecek.”
Bu ilginç söyleşi için teşekkür ettim ve biraz buruk ayrıldım.
Ayşe ÖZ
28.5.2021 AKYAKA