Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB), 12 Eylül 1980 Askeri Darbe'nin yıldönümü dolaysıyla ortak yazılı açıklama yaptı. 12 Eylül'ün demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesinin önündeki en büyük engel olduğu belirtilen açıklamada, darbeciler tarafından hazırlanan yasaların 31 yıldır geçerliliğini koruduğuna dikkat çekildi. "12 Eylül'ün siyasi, sosyal ve ideolojik sonuçları hâlâ geçerlidir" denilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
12 EYLÜL AKP İLE SÜRÜYOR!..
12 EYLÜL AKP İLE SÜRÜYOR!..
Hesap sorulmayan 12 Eylül anlayışı demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir!
12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 31 yıl geçti. Fakat 12 Eylül hukuku hâlâ geçerlidir, hâlâ güncelliğini korumaktadır, 12 Eylül Anayasası temel hükümleriyle hâlâ yürürlüktedir. 12 Eylül yöneticileri tarafından çıkarılan yasalar ve kurumlar da bugün yürürlüktedir.
Bizzat darbeciler tarafından hazırlanan çalışma yasalarının 31 yıldır geçerliliğini koruyor. 12 Eylül’ün siyasi, sosyal ve ideolojik sonuçları da hâlâ geçerlidir.
Bugün insan haklarından, Kürt sorununa, sendikal hakların ayaklar altına alınmasından adalet mekanizmasına, basın yayın araçlarındaki sansürden üniversite özerkliğinin yok edilmesine, şovenizmin yaygınlaşmasından militarizm övgüsüne… ve krizi hızlandıran ekonomik politikalara kadar hayatımızı karartan bütün uygulamaların kökeninde 12 Eylül’de çizilen toplumu yeniden biçimlendirme projesi vardır. Bu projenin sonuçları kendisini bugün her alanda yozlaşma, çürüme, çözümsüzlük olarak göstermektedir.
Bugün insan haklarından, Kürt sorununa, sendikal hakların ayaklar altına alınmasından adalet mekanizmasına, basın yayın araçlarındaki sansürden üniversite özerkliğinin yok edilmesine, şovenizmin yaygınlaşmasından militarizm övgüsüne… ve krizi hızlandıran ekonomik politikalara kadar hayatımızı karartan bütün uygulamaların kökeninde 12 Eylül’de çizilen toplumu yeniden biçimlendirme projesi vardır. Bu projenin sonuçları kendisini bugün her alanda yozlaşma, çürüme, çözümsüzlük olarak göstermektedir.
12 Eylül faşizmi koşullarında, bir askeri yönetimin baskı ve terör uygulamalarıyla desteklenen ekonomik önlemler paketinin sonuçları, 12 Eylül’ün sınıf rengini bütünüyle ortaya koymaktadır. 24 Ocak Kararları’yla başlayan süreçte halktan tekellere büyük değerler aktarıldığı daha açık görülmektedir ve bu dönemde zenginler daha zenginleşmiş, fakirler daha fakirleşmiştir. Yani 12 Eylül’de halk kaybetmiş, tekeller kazanmıştır!
Bu ülkede 12 Eylül’e giden karanlık yolda 1 Mayıs 1977 yaşanmıştır. 40’ın üzerinde yurttaşımız katledilmiştir.
Bu ülkede Maraş-Çorum-Sivas katliamları yaşanmı, yüzlerce insan kadın, çocuk, yaşlı demeden vahşice öldürülmüştür.
Bu ülkede üniversiteli gençlerimizin üzerine kurşunlar sıkılmış, bombalar atılmış ve yüzlerce gencimiz öldürülmüştür.
Bu ülkede ilerici – devrimci akdemisyenler, emniyet müdürleri – gazeteciler siyasal suikastlara uğramışlardır.
Bu ülkede günde onlarca kişinin öldüğü – öldürüldüğü günler yaşanmıştır. El bombaları – makineli tüfekler günlük hayata girmiş, işkenceler mahalle karakollarına kadar yaygınlaşmıştır.
Bu ülkede, yurttaşlar bizzat devlet tarafından ayrımcılığa uğramış, kültürleri reddedilmiş, kimlikleri inkâr edilmiş, evlerinden, köylerinden yurtlarından sürülmüş ve yine devlet tarafından yıllarca unutamayacakları acılar yaşatılmıştır.
Gencecik insanlar darağaçlarına çekilmiş, “kaçtı” diye vurulmuş, işkencede katledilmişlerdir.
Sendikalar, partiler, dernekler kapatılmış, mallarına el konulmuş, binlerce insan yargılanıp fişlenmiş, gazeteler, kitaplar, filmler toplatılıp yakılmış, insanlar sürgünlere gönderilmiştir.
Dünyada pek çok ülkede benzer karanlık dönemlerle hesaplaşılmış, sorumlular yargılanarak cezalandırılmış fakat ülkemizi 50 yıl geriye götüren, bütün bu acıları yaşatanlardan hesap sorulmamış, aksine korunmuşlardır.
Bu ülkede Maraş-Çorum-Sivas katliamları yaşanmı, yüzlerce insan kadın, çocuk, yaşlı demeden vahşice öldürülmüştür.
Bu ülkede üniversiteli gençlerimizin üzerine kurşunlar sıkılmış, bombalar atılmış ve yüzlerce gencimiz öldürülmüştür.
Bu ülkede ilerici – devrimci akdemisyenler, emniyet müdürleri – gazeteciler siyasal suikastlara uğramışlardır.
Bu ülkede günde onlarca kişinin öldüğü – öldürüldüğü günler yaşanmıştır. El bombaları – makineli tüfekler günlük hayata girmiş, işkenceler mahalle karakollarına kadar yaygınlaşmıştır.
Bu ülkede, yurttaşlar bizzat devlet tarafından ayrımcılığa uğramış, kültürleri reddedilmiş, kimlikleri inkâr edilmiş, evlerinden, köylerinden yurtlarından sürülmüş ve yine devlet tarafından yıllarca unutamayacakları acılar yaşatılmıştır.
Gencecik insanlar darağaçlarına çekilmiş, “kaçtı” diye vurulmuş, işkencede katledilmişlerdir.
Sendikalar, partiler, dernekler kapatılmış, mallarına el konulmuş, binlerce insan yargılanıp fişlenmiş, gazeteler, kitaplar, filmler toplatılıp yakılmış, insanlar sürgünlere gönderilmiştir.
Dünyada pek çok ülkede benzer karanlık dönemlerle hesaplaşılmış, sorumlular yargılanarak cezalandırılmış fakat ülkemizi 50 yıl geriye götüren, bütün bu acıları yaşatanlardan hesap sorulmamış, aksine korunmuşlardır.
Günümüzde ise bu erozyon AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir.
AKP genel seçimlerden aldığı çoğunluk iradesini, devlet ve toplum üzerinde tam bir tahakküm kurma gerekçesi olarak kullanmakta, sivil toplumu ve devleti kuşatmakta, başkanlık sistemine yönelen “tek parti” siyaset çizgisi izlemektedir.
AKP, geleneksel devlet yapısını “demokratikleştirdiği” demagojisini yaparken, esasen yaptığı şey, YÖK, RTÜK, HSYK ve diğer 12 Eylül kurumları da dahil olmak üzere, bütün antidemokratik yapıları AKP’lileştirmekten ibarettir. Kendi medyasını, polisini, yargısını yaratarak herkesi dinleyen ve izleyen büyük bir gözaltı düzeni, kendisine biat eden bir toplum oluşturmak istemektedir.
Bu süreçte ülkemizdeki tüm muhalif unsurlar giderek baskı altına alınıp edilgenleştirilmekte ve susturulmaktadır. Böylelikle Türkiye, uluslararası sermayenin kolaylıkla avlanacağı özel bir alana dönüştürülmek istenmektedir. Bu amaçla tüm kurumların önce içi boşaltılarak değersizleştirilmekte, sonra da bir pazarlama tekniği olarak yok pahasına peşkeş çekilmektedir.
12 Eylül’ün bile dokunmaktan çekindiği Kıdem Tazminatı hakkımıza göz diken AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırısına hazırlanmaktadır.
AKP iktidarı döneminde sendika kapatmaları ve gözaltılar sürmektedir.
Domino taşları gibi birbirini tetikleyen bütün bu olumsuzluklar dini bağnazlığı ve ırkçılığı kışkırtmakta, farklı düşünenlere karşı linç psikolojisini gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir.
Toplumumuz yüzyıllardır birbirlerine “kardeşim” diye seslenen bir dayanışma ve barış kültüründen uzaklaştırılarak Türk-Kürt düşmanlığının dipsiz uçurumuna doğru itilmektedir.
Bu ülkede halkın birarada yaşama arzusu yine yöneticiler tarafından rencide edilmekte, kardeşlik yerine düşmanlık, eşitlik yerine ayrımcılık, barış yerine savaş ikame edilmektedir. Savaşı, daha büyük bir savaşla çözmeye çalışan, ülkeyi kan, gözyaşı, acı ve yoksulluğa sürüklemeye çaba gösteren başka bir yönetimi dünyada bulmak zordur.
Etnik ve dinsel farklılıklardan doğan gerilimlerin artarak devam ettiği günümüz koşullarında, herkesin temel hak ve özgürlüklerine sahip olmasıyla sağlanacak toplumsal bir barış çağrısının önemi artmaktadır.
Etnik ve dinsel farklılıklardan doğan gerilimlerin artarak devam ettiği günümüz koşullarında, herkesin temel hak ve özgürlüklerine sahip olmasıyla sağlanacak toplumsal bir barış çağrısının önemi artmaktadır.
- Savaş çığırtkanlığının arttığı,
- Şiddetin ve şiddet kültürünün toplumun dokularına yöneldiği,
- Emeğe karşı saldırıların hız kesmeden sürdüğü,
- Emekçilerin ana gündemi olan işsizliğin, yoksulluğun ve pahalılığın arttığı,
- 12 Eylül 1980 darbesi ile faili meçhullerin, işkencelerin, idamların, yüzbinlerce gözaltı ve tutuklamaların karanlıkta bırakılması ve 12 Eylül darbecilerinin hâlâ yargılanmamış olmasının önümüzde tarihsel bir görev olarak durduğu koşullarda toplumsal muhalefetin sesini yükseltmesi de tarihsel bir gerekliliktir.
Kürt ve Türk emekçilerinin sömürüye ve kapitalizme karşı mücadelesinin örgütlenmesi, temelde, barış içinde özgürlükçü bir geleceğin öngörülmesiyle mümkündür. Türkiye’nin temel ihtiyacı ve toplumsal barışın gerçek yolu, hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesine dayalı bir demokratikleşmeden geçmektedir.
12 Eylül bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylülcüler yargılanmalıdır!